21 Kasım 2012 Çarşamba

"Kayakla Atlamayı Neden Seviyorum?"

Neden hiç çalışmadığım bir yerden sordun ki Ozan?

- Futbolu neden seviyorum?

Futbolu Türkiye sınırları içinde doğmuş hangi erkek çocuğu sevmez ki? Kanımızda dolaşan, genetik kodumuza işle(n)miş bir illet bu. Bir de üstüne bina ettiğiniz anılarınız varsa... Babanız küçükken amatör küme maçlarına dahi götürmüşse minik elinizden tutup... Henüz "hijyenik" ve "organik" sıkıntıların olmadığı zamanlarda seyyar satıcıların misler gibi kokan köftesinden yedirip Ankara'nın meşhur çiftlik ayranından içirmişse size... Tribünlere kabanlarıyla gelmiş, hangi takımın taraftarı olduğu şeklinden anlaşılamayan; amma velakin en temiz şekilde takımını desteklemeye çalışan "endüstriyelleşmemiş" taraftarların yanında, pardon, yaklaşık bir metre aşağısında o havayı teneffüs ettiyseniz eğer...

- Kâfi... Peki kayakla atlama?

İşte şimdi içimdeki Tanıl Bora öldü... Ali Murat Hamarat'ımın boynu bükük kaldı... Olayı çocukluğuma bağlayacağım amma, o kadar geriye gidemiyorum. Romantizm yaratayım diyorum, anılarım da o kadar loş değil. Yine de şansımı deneyeyim:

Yılı karıştırabilirim, o kısım biraz flu. Eurosport'tan sesine aşina olduğum, ak saçlı tonton bir amca olarak tahayyül ettiğim yumuşak sesli biri var. Ne anlatırsa duru bir dille, yalın bir şekilde aktarıyor insana... Kesinlikle bilgiye boğmadan, esprilerle soslanmış, yer yer kendi nüktelerine bile kahkaha atmaktan çekinmeyen başarılı bir spiker. Pek çok spor dalını aktardığı için anlatımına alışmışım, sayesinde resmen İngilizce pratiği de yapıyorum. Bu bilgiyi cebimize koyalım, biraz daha temele inelim.

Kablo TV'nin ilk yıllarında bana öğrettiği bazı şeyler oldu. Mesela MTV diye bir kanal var, izleyenler çok "cool" oluyor. Çünkü müzik kanalı, üstüne üstlük "yabancı müzik". Çizgi elemanlar çıkıyor, yıllardır izleyegeldiğimiz Bugs Bunny ya da Fred Çakmaktaş gibi tipler değil bunlar kesinlikle. Ayyaş, pasaklı, ucube adamlar... Kuru, sulu ne bulurlarsa içiyorlar. Garip bir ortam...

İşte bu Kablo TV'nin şahsıma kattığı en önemli noktalardan bir diğeri: Kış sporları diye bir olay varmış sanki. Spora meraklı olduğum için zaplarken giderek artan bir sıklıkta uğradığım, "gözde kanal"ım haline gelen Eurosport'ta; güzü devirdiğimiz günlerde her denk gelişimde değişik şekillerde kayan insanlar görüyorum. Tepeden aşağı kayanı var, orman içinde kayanı var, rahmetle andığım Kenan Onuk'un sesi hemen düşüyor aklıma ve diyorum ki salonda kayanı var, tünelin içinde arkadaşlarıyla toplaşıp kayanı var... Var oğlu var. O güne kadar bendeki bilgi aşağı yukarı ne şekilde: Kış sporu nedir? Kayak. Biraz daha zorlarsam: Kızak. (Bunu Angara sokaklarında sıklıkla uyguladığım için çok iyi biliyorum) Bir de buz pateni var, ki o zaten dört mevsim yapılabilen bir olay... (Bu bilince o yıllarda erişmiş olduğum için şu anda bir miktar gurur duymadım değil + Kenan Onuk farkı)

Konuyu dağıtmayayım, (= konu darmadağın oldu, çaktırmayın cümlesi) özet olarak çeşit çeşit kayan insanlar var. Ama bir grup var ki... Onlar uçuyor! Adam kayıyor, kayıyor... Atlıyor ve uçuyor! Benim tonton amca anlatıyor, ben olaya vakıf olmaya çalışıyorum, kayaklı adam bir rampadan kayıyor, oradan belli bir hızla çıkıyor, mertelerce uzakta bir yerlere gidiyor, bir de jüri varmış, sürekli telemark telemark diyor bu ne ola ki, kırmızı bir çizgi var onu geçince ne oluyor... Bunların hepsini anlamaya çalışırken bir de bakmışım ki her bulduğumda izler olmuşum bu farklı sporu. Sonrasında ismen kim olduğunu öğrendiğim benim tonton amcam, bir dönem en çok dinlediğim TV figürü haline geliveriyor, Adam Malysz, Sven Hannawald, Martin Höllwarth, Primoz Peterka, Janne Ahonen... Bir şekilde ahbabım oluveriyor bu garip isimli adamlar.

David Goldström anlatımıyla bir Adam Malysz paylaşayım madem, sizler de bahsettiğim o günleri bir yaşayıverin:



Goldström'ün İngilizce anlatımına öyle alışmıştım ki, Torino 2006'dan sonra Kablo TV'ye gelen Türkçe anlatımı ciddi şekilde yadırgamıştım; Torino 2006 esnasında Onur Salman ile şahsen tanışıp ne kadar başarılı bir spiker olduğunu kanlı canlı görmeme rağmen... Zaman aktı gitti, Onur Salman'ın yerine bir başka arkadaş geldi, bu sefer de ona ısınamadım bir türlü. (ehehe)

Kayakla atlamayı ne kadar seviyorum peki? Düşünsenize, onu bana bambaşka bir dilde sevdiren spiker değiştiğinde dahi, yerine gelen yurdum spikerinden kıskandım ben onu.

Neden?

Çünkü adam uçuyor!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder