28 Şubat 2012 Salı

Ville Larinto Özlemi Sona Eriyor


2011 yılının ilk günü Dört Tepe Turnuvası'nın GaPa ayağında kötü bir düşüş yaşayan, çeşitli ameliyatlar geçirdikten sonra bir kez daha düşüp yine kayakla atlamaya ara vermek zorunda kalan Fin sporcu Ville Larinto bu hafta sonu Finlandiya-Lahti'de yapılacak Dünya Kupası yarışıyla geri dönüyor.

Finşandiya'nın bu zor dönemimde onun katıkısı koç Pekka Niemela'ya da ilaç gibi gelecektir. Büyük bir özlemle Ville Larinto'nun yapacağı atlayışları bekliyoruz. Hoşgeldin Ville !!!

26 Şubat 2012 Pazar

Türkiye’nin Şampiyonları


Bugün düzenlenen Türkiye Şampiyonası’nın podyumundan keyifli anlar

Şampiyonadan da Öte

Erzurum’da düzenlenen Dünya Gençler ve 23 Yaş Altı Dünya Şampiyonası’nın ardından Kiremitliktepe’de çok özel ve güzel bir şampiyona gerçekleştirildi. 40 metrelik tepede Türkiye Şampiyonası, 20 metrelik tepede de antrenman atlayışları yapıldı. Vasja Bajc da seremoni öncesinde ulusal şampiyonanın Dünya Şampiyonası sonrasında yapılmasının özel olmasına değindi.

Bir kaç yıl içerisinde isimlerini sadece bizim değil herkesin zikredeceği isimleri Sloven ekip, Yüksel Hoca, Necati Hoca ve İlhan Hoca ile birlikte takip ettik. Bedir Ali’yi, Arda’yı, Hilal’i,... canlı izlemek ise her şeyden önemliydi.

Önceden gitmeksek de görmesek de güzel şeylerin yapıldığını bildiğimiz Erzurum’da, bir hafta boyunca Dünya Şampiyonası’nı takip ettikten sonra Türkiye Şampiyonası ile yapılan güzel şeylere biz de tanık olduk. Yüksel Hoca’ya, Vasca Bajc’a, Bine Norcic’e, Jure Radelj’e ve emek veren herkese teşekkür etmemiz gerekiyor.






Ödül seremonisinde ilk beşe giren sporcularımıza Adam Malysz imzalı bib, antrenman atlayışı yapan sporcularımıza da Adam Malysz imzalı kartların verilmesi tüm ekibin ne kadar özel olduğunu bir kez daha gösterdi.

Hepimizin bildiği bir şeyi tekrarlıyor olacağım belki, ama söylemeden geçemeyeceğim; güzel günler bizi bekliyor. Erzurum’da verilen emeklerin meyvesini verecek olmasını bilmek, geleceğe daha da umutla bakmamızı sağlıyor.



Vikersund'da Takım Yarışı Kadroları

Avusturya: Morgenstern, Schlierenzauer, Kofler, Koch
Norveç: Romoeren, Fannemel, Velta, Bardal
Almanya: Wank, Freitag, Mechler, Freund
Slovenya: Damjan, Tepes, Sinkovec, Kranjec
Japonya: Watase, Tochimoto, Takeuchi, Ito
Çek Cumhuriyeti: Janda, Matura, Koudelka, Hlava
Polonya: Kot, Zyla, Mietus, Stoch
Rusya: Kornilov, Ipatov, Kalinitschenko, Vassiliev
Finlandiya: Happonen, Muotka, Hautamaeki, Koivuranta
Kazakistan: Korolev, Pchelintsev, Levkin, Zhaparov

Vikersundbakken | 360 Derece

Dikkatli izleyin, videodaki misafir sanatçının kim olduğunu siz söyleyin. Gördüğünüz gibi hiçbir masraftan kaçınmadım, hep sizler için.

Norveç Güncesi 6,5 | Schlieri Röportajı


Fotoğraf biraz alakasız, amma bunu da bir yerde paylaşmam lazımdı. Acayip bir
taşıt, içinde yok yok. Mutfağı geçtim, şef aşçısı bile mevcut. Otobüs değil, yürüyen beş
yıldızlı otel desem yeri. Neyse, çok saptım, konumuza döneyim.

Önce hikayesi: Schlieri üzgün bir şekilde basın mensuplarının arasından yavaş yavaş ilerler. Başı öndedir, sağıyla soluyla pek ilgilenmez. Bu sırada Avusturya basınından, eski kurtlardan olduğu her halinden belli olan biri, mahzun yıldızın yanına yaklaşıp birkaç soru sorar. Ben de hemen onun yanında pusuya yatarım. Soru cevap fasılları bitince de telefonumda olduğunu dahi dün keşfettiğim ve iki gündür hunharca kullandığım ses kaydedici uygulamamı çalıştırırım, Schlieri'nin önüne atlarım:

Ben: İkinci atlayışında neler oldu? Rampadan çok güçlü çıkmana rağmen, neden aniden irtifa kaybettin ve erkenden indin?

Schlieri: Biraz fazla riske girdim. Yapmam gerekiyordu. Kayak takımımla ilgili sorunları hala çözebilmiş değilim. Hala mükemmel oldu diyemiyorum. Sonuç olarak en iyi günüm değildi.

Ben: Dünya Kupası'nda sona yaklaştık. Toparlanıp devam edebilmen gerekiyor. Kalan ayaklarda bunu başaracağına inanıyor musun?

Schlieri: Umarım.

Ben: En azından yine zirve mücadelesinde yerini alacağını düşünüyorum, bunu yapabileceğini çok kez gösterdin.

Schlieri: Evet, belki kazanabilirim. Evet. (gülüşmeler)

Ben: Takım yarışında bol şanslar.

Schlieri: Sağol.

İkinci atlayıştan biraz daha bahsedelim: Schlieri ikinci tur atlayışını çok kötü şartlarda yaptı. Rampadan inanılmaz kuvvetli çıkmasına rağmen, sanki arada bir yerde altındaki hava çekiliverdi ve atlayışını daha fazla zorlayamayacağını fark edince mecburi iniş yapmak durumunda kaldı. Atlayış izni aldığı şartların iyi olmadığının kendisi de farkında, çünkü indikten sonra alkışlayarak kendisini bu şartlarda atlatanları protesto ettiğini düşünüyorum. Ha, sorsanız inkar edecektir, "o alkış kendime bir eleştiriydi" diyecektir; çünkü bu tip bir protesto hem etik olarak hoş değil, hem de cezai bir yaptırımla karşı karşıya kalmasına neden olabilir.

Benzer bir durum Simi için de geçerli. İkisinin de ikinci atlayışları daha iyi koşullarda olsaydı, dünü çok daha iyi sıralarda bitirebilirlerdi.

Schlieri anlatıldığı kadar kompleksli, burnu havada bir adam değil onu baştan belirteyim. Hırslı. Gerçekten çok hırslı. Yaşının getirdiği hamlıkları da var, gözlerinden okunuyor. Bugünkü inişinden sonraki alkışı özellikle Avusturya basınındakiler tarafından eleştiriliyordu. Hatta "O alkışı Harri Olli yapmış olsaydı bir kez daha ceza alırdı" diyen de vardı, "Gördünüz mü, bizim küçük prens gözyaşları döküyordu" şeklinde mübalağalarla hayal kırıklığına gönderme yapan da. Evet, "Fair game" olmalı, ancak ben onların tarafında değilim. Kazanmaya alışmış genç bir yıldız, henüz 22 yaşında yaptığı sporun en büyüğü olarak lanse edilen hırslı bir sporcu dönem dönem bu tip tepkiler verebilir diye düşünüyorum. Biraz lüksü olmalı bu insanların. Erkenden indiği ikinci atlayışında rampadan çıkışının mükemmelliğini betimleyecek kelime bulamıyorum. O çıkış ile ikinci turun 25.'si olduysa da, varsın biraz isyan etsin adam arkadaş!

Ben sevdim Schlieri'yi. Tanısanız siz de seversiniz.

Norveç Güncesi 6 | Robert Kraljetzt!





Elimde ne kadar fazla malzeme var anlatamam. Hangi birini ne ara paylaşayım şaşırmış durumdayım. Yarış sonrası morali oldukça bozuk olduğu için pek çok gazeteciyi pas geçen Schlieri'yle bile konuşma şansı buldum. Galiba ben muhabirmişim aslında.

Yine ilginç bir günü geride bıraktık. İlk turda rüzgar şiddeti tahminleri biraz aşınca, yolcu sıkıntısı çeken Harem - Gebze dolmuşu (evet, Angara dolmuşu) misali her köprü altında rüzgarın dinmesini bekledik ve yarım saatlik müsabaka için fazladan bir saat harcadık. Dolayısıyla bir tur daha kaybederek dünya kupası ayağı misali bir şampiyona tecrübe etmiş olduk. Buna ek olarak ikinci turun ilk yarısında kapıyı ısrarla yukarı çekmeyen jürinin gecikmesini de katarsak, bir buçuk turluk bir şampiyonluk mücadelesi birazcık kırıcı oldu.

Yine de adil bir podyum olduğunu düşünüyorum. Bu üç adam ilk günden beri diğerlerinden biraz daha farklı atlıyordu. Kranjec, yıllardır başarılı olduğu uçmasının karşılığını nihayet almış oldu. Rune, "Hilde ya da Evensen varken bu takımda işi ne?" diyenlere gümüş bir yanıt verdi. Koch ise altın için zorladı, yapabilirdi de, lakin olmadı. Yine de tesellisini buldu, düşmesine rağmen kazandığı üçüncülük gerçekten büyük iş.

Diğer detaylar yolda. Bir ara gelecek...

25 Şubat 2012 Cumartesi

Norveç Güncesi 5 | Rüzgar

Basınç farkından doğan bir doğa hadisesi, bütün sezon boyunca olduğu gibi dünümüzün de keyfini alıp götürebilmeyi başardı. Jüri ve yetkililer ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışsalar da, çözümü pek olmayan bu hadise neticesinde bir turu bile tamamlayamadan bugüne geldik. Yine de, basın çadırını bile sallayan bir rüzgarda günü kurtarabilmek adına her şey denendi. Ben şahidim.

Detaylara gelelim:

- Schlieri’nin keyfi biraz yerine gelmiş gibiydi. Dün çok kötü koşullarda atlamış olsa da 200 metreye ulaşabileceğini görmesi, onu kendine getirmiş olmalı. Yine de şampiyonluktan gerçekten uzak görünüyor.

(Bu arada: SportWoche (Avusturya) dergisinin kayakla atlama haberlerini yapan Christoph König, şu anda yanımda bir Koch haberi hazırlıyor. Elinde Koch’un dinlediği müziklerin listesi var ve pek çoğu rock türevi olduğu için ona yardımcı oluyorum. Tool, Faith No More, RATM, Metallica… Gerçekten gaz bir listesi varmış arkadaşın)

- Kofler ile ayaküstü lafladık. Avusturya takım otobüsü, medya çadırının hemen yanında beklediği için tüm takımla iç içe oluyoruz gün bittiğinde. Kofler’i de sevgilisi ile el ele, yanlarında ak sakallı dede görünümündeki akrabası varken yakaladım. (bahsettiğim dedeyi kayakla atlamayı yakından takip edenler iyi bilir.) İki soru sordum kendisine, kısa ve net:

Pointner başınızda yok, bu sizi kötü etkiler mi?

Çok kararlı bir “hayır” geldi buna yanıt olarak. “Evet, Pointner bizim için önemli, fakat bütün takım ne yapması gerektiğini iyi biliyor. Onun ailesinin yanında olması gerekti, doğrusu da bu. Bizler de işimizi yapacağız. Sorun değil”.

Geçmişte çok iyi bir kayakla uçmacı olmamana rağmen, buraya geldiğinden beri müthiş atlayışlar yapıyorsun. Ne değişti?

“Bugün şanssız bir gün oldu aslında. Bizim için zor bir durum bugünün iptali. Yine de, olması gereken oldu diye düşünüyorum. Gerçekten iyi durumdayım. Bu tepeyi de seviyorum. Burada yaptığım atlayışlar bana gelecek için de güç veriyor.

Yarın daha iyisini bekliyorum senden dileğime de, yarın rüzgarın daha iyi olmasını ve bu sayede bir-iki metre dahi olsa daha ileri gitmek istediğini belirterek yanıt verdi. Tüm bunların yanında şeker gibi bir insan olduğunu da belirtmeden geçmeyeyim.

Stöckl’ü daha uzun süre yakalama şansım oldu. Gerçi basın ile arası çok iyi olan bir adam, utanmasa oturup kendi röportajını kendisi yazacak. Bugünün üç tur olmasının ve hınca hınç dolacak olan tepenin özellikle gençlere getireceği baskılar üzerine konuştuk.

“Üç tur gerçekten zorlayıcı olacak. Sporcuların üç saat boyunca havaya girmesi, rahatlaması, tekrar havaya girmesi, tekrar rahatlaması… Bu süreç kolay değil. Fakat bunu aşacak güçteler. Özellikle Rune bunu gösterdi. Yarın da aynısını bekliyorum.”

Romören’in sırtında ufak bir sorun olduğundan dem vuran Norveç basınına da “Sabah ağrıları vardı, fakat şu anda daha iyi. Yarına bir sorunu kalmayacağını düşünüyorum” yanıtını verdi.

Stöckl’ün söylediklerine yarın devam edelim. Uzun bir gün olacak ve tepeye gitme vakti. Size dünün en güzel atlayışı ile veda etmek istiyorum. (Hehe)


24 Şubat 2012 Cuma

YENİ YARIŞ PROGRAMI

BÜYÜK YAZIYORUM Kİ DİKKAT ÇEKSİN. YARIN SAAT 16.00'DA BAŞLAYACAK YARIŞ. 3 TUR OLACAK.

ONA GÖRE.

Norveç Güncesi 4 | Kökler, Kansız Kökler


Düne kayakla atlamaya dair bir müzeyi ziyaret ederek başladık. Polonya bağımsız medyasından iki kişi ve ben, rezervasyon iptalleri nedeniyle sadece bize tahsis edilmiş gibi görünen yayla gibi bir minibüsle (taht-ı revan misali) aslen bir maden müzesi olan, lakin kasabanın kayakla atlama takımının elde ettiği inanılmaz başarılar sayesinde bir bölümü Kongsberg Kayakla Atlama Müzesi’ne çevrilmiş bulunan mekana doğru yollandık.

Rehberimiz Erik, adı gibi kütür kütür bir adamdı. Öyle bir anlattı ki Kongsberg’in talihini değiştiren Ruud kardeşleri, kalem ya da kağıda ihtiyacımızı yok etti ve aklımıza kazıdı tüm bilgileri. O eşsiz dönemi; Norveç kayakla atlama tarihini aşıp, dünya çapında yıldız olan sporcuların yetiştiği Kongsberg takımını çok detaylı bir şekilde bizimle paylaştı. Bazı anekdotlardan bahsetmem gerekiyor, vakit geniş olunca detayına da girmek borcum olsun.

Öncelikle Birger Ruud… İnanılmaz bir sporcu. Kayakla atlama için doğru düzgün rampa bile olmayan dönemlerde (30’lu yıllar) gittiği her şehirde, bulduğu her tepeyi kardeşleri ile birlikte atlama rampasına çeviren, yazları dağ evlerinin bahçesine tramplen ve havuz inşa edip orada “hava direncini daha verimli kullanabilme” atlayışları çalışan, Norveç Kayak Federasyonu 100 metre sınırı aşıldığı zaman sporcularına “80 metreyi aşan atlayışlar yapmanız yasak, ona göre” diyince rest çekip şampiyonalara sadece gösteri atlayışları yapmaya giden ve utanmadan altın madalya mücadelesi tamamlandıktan sonra birinciliğin keyfini çıkartmaya çalışan adamdan en az beş metre öteye uçabilen bir çılgın. Sporcu yönünü geçtim, Kongsberg Takımının sembolü olan K harfinin ne manaya geldiğini soran Nazi subayına “Anlamı mı? Ne olacak, komünist!” yanıtını verebilecek kor gibi bir yüreğe de sahip. Bunun bedeli olarak bir süre toplama kamplarında dinlendirilse de oradan kurtulur kurtulmaz Norveç Direniş Kuvvetleri’nde aktif bir şekilde yerini alan Ruud, savaş sonrası 1948 St. Moritz Olimpiyatları’na Norveç Milli Takımı koçu olacak gidecekken son bir kez yarışma kararı alıyor, ve bilin bakalım bu sefer neler oluyor... 36 yaşındaki ve yıllardır spordan uzak kalan bu ufak tefek adam, gümüş madalyayı bir şekilde kazanmasını biliyor! Altını da koçluğunu yaptığı başka bir Kongsbergli Petter Hugsted’e kazandırıyor!! Kayakla atlamanın haricinde alp disiplininde de boy gösteren Ruud, slalomu görece zayıf olduğu için bu branşta sadece bir Dünya Şampiyonası’nda bir tanecik bronz madalya kazanabiliyor?!? (Alp disiplininde madalya kazanmış bir kayakla atlamacı, var mı ötesi yahu?)

İkinci Dünya Savaşı ve de Federasyon ile yaşadığı anlaşmazlıklar araya girmemiş olsa, kayakla atlama tarihinin neredeyse yirmi yılına hem kendi adını, hem kardeşlerinin adını, hem de koçluğunu yaptığı sporcuların adını yazdırmış Kongsberg’in gururu. Kardeşleri demişken; hem abi Sigmund Ruud, hem de kardeş Asbjörn Ruud Kayakla Atlama Dünya Şampiyonu olmuş isimler. Aynı zamanda o yıllarda ülkelerin ulusal şampiyonalarına yabancı sporcuların katılımı serbest olduğu için, gittikleri her ülkede onlarca, abartmıyorum onlarca şampiyonluk kazanmışlar ailecek. Çekoslovakya, İsviçre, Almanya, Kanada ve hatta A.B.D. şampiyonlukları var. Şimdilik burada virgülü koyalım, bazı hikayelerini de sonraya saklayalım bu güzel insanların.

Müze ziyaretinden sonra Vikersundbakken’e geldiğimizde koşullar iyiydi. Test atlayışları sırasında bir önceki gün 181 metreye ulaşan Joachim Hauer, bu kez de 225 metreye ulaşarak seyirciyi ayağa kaldırmayı başardı. İkinci test atlayışları vakit darlığından kısa tutuldu, son atlayış bir turnuva klasiği olarak Andreas Goldberger’den geldi. TV ekranlarından pek göremediğimiz bir detay, Goldberger atlayışlarından evvel ortalığı yıkıyor ve kapıyı normalden 8-10 basamak yukarı taşıtıyor. Muhtemelen “ne olacak yææ, sanki eskisi gibi uçabiliyorum” mantığı ile hareket eden eskilerin yıldızı, kellesinde kamera ile ancak 131 metreyi görebildi.

Hafif arkadan esen rüzgar haricinde elemelere sorunsuz başladık. Metrelerden ve derecelerden ziyade, hikayelere odaklanayım:

- Vincent Descombes Sevoie inanılmaz bir karşıdan rüzgar buldu atlayışı sırasında. 222,5 metresinin sırrı buydu.

- Kofler sonunda uçmayı öğrenmiş. Bir tane bile kötü atlayış yapmadı şu ana dek. Aynı zamanda çok da konsantre görünüyor. Bireysel madalya alırsa şaşırmam artık.

- Velta ve Fannemel ev sahibinin en forma isimleri olarak göründü. Fannemel uzağa uçuyor, fakat inişlerinde denge sorunu var. Velta ise daha sağlam gidiyor. Mental olarak güçlü olurlarsa ikisi de iyi dereceler alabilir.

- Schlieri iyi görünmüyor. Çok gergin. Ekipmanından memnun olmadığını belirtti. Şu an için Avusturya takımının en zayıf halkası. Gücünü bugün ve yarına saklamış olmasını umuyorum. Ayrıca gizli bilgi: Hem takım içinde, hem Avusturya medyasında, hem de uluslar arası medyada çok sevilen bir isim olmadığını gözlemledim şu ana kadar. Bu konuyu derinlemesine araştıracağım.

- Simi TV’de göründüğünden çok daha sempatik. Kelimeler kifayetsiz. Uzatılan her eli sıkıyor, her mikrofona konuşuyor, her sandviçten otlanıyor… Bu kadar başarılı ve medyatik bir adamın böyle rahat olmasına şaşırdım, biliyorsunuz Türkiye’de bu işler genelde tersine işler.

- Kranjec kendinden çok emin. Böyle bir duruş, böyle bir bakış görmedim. İyi bir rüzgar yakalarsa rekoru kırabilecek sporculardan.

- Koch da çok güçlü gelmiş. O da rekora uçabilir diyorum.

- Alexander Pointner çocuğunun rahatsızlığı nedeniyle aniden ülkesine dönmek durumunda kalmış. Bugün gelip gelmeyeceği de belirsiz deniliyor. Avusturyalı gazetecilere “Yahu bu nasıl iş, şampiyonluğa oynayan takım koçsuz ne yapacak?” diye sordum. “Sorun değil, bizde üç tane daha var dediler. E haklılar, asistan koç var, Morgi’nin koçu var, Schlieri ve Kofler’in koçu var. Takım generalden geçilmiyor da, komutan yok be kardeşim?



Elemelerin ardından resmi açılış törenimizi de yaptık. Vikersund şehir merkezini hınca hınç dolduran onlarca kişi (çünkü şehir dediğim yerin de nüfusu üç binden az), yarışacak ülkelerin tek tek tanıtılmasını ve de yetkili ağabeylerin/ablaların konuşmalarını takip etti. Buradan ilginç detaylar:



- Sunucunun “What do you think about Vikersund?”(Vikersund hakkında ne düşünüyorsun?) sorusunu Matti Hautamaeki’nin yaklaşık beş saniye karizmatik bir şekilde durduktan sonra “It’s good” (İyiiiiiii) şeklinde yanıtlayarak susması. Buz adam mı, yoksa düz adam mı bilemedim.

- Daiki Ito’nun “Kaç madalya kazanmayı planlıyorsunuz?” sorusuna “Mini!” (many = çok) şeklinde yanıt vermesi.

- Aynı suale Kranjec'in Darth Vader sesiyle "We will see!" (Göreceğiz) cevabı. Adam altın mı alacak, Vikersund'u mu ele geçirecek anlayamadım.

- En ilginç detay da Rune Velta olayı. Özetle, kadın kılığına girmiş ve ünlülerle eğlenen Norveçli spiker abimiz (geçmişte Petter Northug'a da benzer bir şaka yapmış kendisi hatta) sahneye gelir. Sporculara tek tek asılır. "Yok mu beni öpen" der. Hilde oralı olmaz, Stöckl arkasını döner, öteki havaya bakar... Bu çileden kurtulmak isteyen Rune ise beyefendiyi yanağından öpmeye kalkışır. Ağblamız da o sırada ani bir hareketle dudaklarını büzüştürüp uzatınca... Gerisi hayal gücünüze kalsın. Bütün Norveç takımı gülmekten yerlerdeydi, Rune hariç.



Şimdilik yeter. Vikersundbakken beni bekler. Jokullmagic, ailenizin şeysi. Bir şeysi işte.


23 Şubat 2012 Perşembe

Erzurum Günlüğü -4-

- Bu gece son… Biraz sonra, bu lobiden son kez, çıkıp yine bavul toplayacağım… Sabahın körüne bilet aldığım için ne kadar küfretsem az kendime ya, neyse. Olsun, zaten aşklar, hep böyle. Beynim ambale yine.

- Bugün kadınlar ve erkekler bireysel yarışı anlattım. Erkekler yarışında Sloven meslektaşım Bojan geldi yanıma, Türkçe’yi ben, yabancı dilleri o yaptı. Yabancı dilleri derken, hepsini ama. Kim atlıyorsa onun dilinde konuştu. Fince’den Lehçe’ye, Macarca’dan Almanca’ya hepsini söyledi… Benim İngilizce içine kaçtı o ara…

- Yarış sonrasında rüzgarlı bir -20 derecede çiçek seremonisi yaptık. Mikrofon tutan elimi çözdürme çalışmalarımız devam ediyor.

-Erkekler yarışı sonrasındaki basın toplantısında çevirmen olarak kullanıldım. İngilizce başladı her şey, sonrasında Almanca’ya geçtik, biraz zorlandım ama sonradan açıldım. Adam Malysz geldi sonra, FIS Başdelegesi Horst Tielmann’ın sorularını yanıtladı, bir de onları çevirdim. Valla saat 12′den 9′a kadar üç dilde konuştum diyeyim kısaca. Ama yoruldum mu? Hayır.

- Yorgun fakat mutluyum Erzurum’da. Ama artık Vikersund için İstanbul’a dönme zamanı… Yarın saat 17.30′da Vikersund yayınında görüşürüz.

Ozan Sülüm

Ucan Biyik ile 20 Saniye

Takanashi’den Rekorla Gelen Altın

Erzurum’da düzenlenen FIS Kuzey Disiplini Dünya Gençler ve 23 Yaş Altı Şampiyonası’nda kayakla atlama disiplininde kadınlar yarışları tamamlandı. Sara Takanashi 108.5 ve 107.5 metrelik atlayışları ile Dünya şampiyonu oldu.

Dün gerçekleştirilen antrenman atlayışlarının ardından bugün kadınlarda Dünya şampiyonu belli oldu. Rüzgâr etkisinin olmadığı Kiremitliktepe’de gün saat 12:00’da başlayan antrenman atlayışları ile başladı. Geride kalan günlerdeki antrenman atlayışlarında da çok iyi performans sergileyen Japon sporcular güne iyi başladılar. 98 metreye uçan Yurina Yamada en iyi üçüncü mesafeyi bulurken, Sara Takanashi 100 metreyi geçmeyi başaran tek isim oldu. Kadınlar Dünya Kupası lideri olan Sarah Hendrickson ise geride kalan kötü günlerinin ardından 98.5 metre ile birlikte antrenman turunda en iyi ikinci dereceyi elde etti.

İlk turla birlikte bugüne kadar istediği gibi atlayamayan son Dünya şampiyonu Coline Mattel, 103 metreye uçmayı başardı ve üçüncü sıraya yerleşti. Gözden kaçırılmaması gereken Sloven takımının bir parçası olan Spela Rogelg, İtalyan Evelyn Insam, Alman Carina Vogt ve Japon Yuki Ito 100 metreyi geçen isimler olurken, en iyi iki derece antrenman turunda olduğu gibi Sarah Hendrickson ve Sara Takanashi’den geldi.




Final turunda müthiş bir mücadelenin bizi beklediği su götürmez bir gerçekti. Beklenen oldu ve atlayışlar bir bir geçtikçe heyecan arttı. Sloven Spela Rogelj ve İtalyan Evelyn Insam, yarım metre daha geliştirdiler atlayışlarını ve 101 metreye uçtular. İkiliyi teknik puanlar ayırdı. Alman Carino Vogt, son şampiyon Coline Mattel’in kısa kalan atlayışı ile bir anda podyumda kendisine yer buldu. İlk turda Takanashi’den 3.5 metre kısa kalsa da teknik üstünlüğü ile toplamda aynı puana sahip olan şu anki Dünya Kupası lideri Hendrickson 100.5 metrelik atlayışıyla altın şansını zora soktu.

Şampiyona boyunca üst düzey atlayışlar yapan Sara Takanashi, ikinci atlayışında da 107.5 metreye uçtu ve Dünya Şampiyonluğu’nda zafere ulaştı. İki atlayışında da tepe mesafesi olan 109 metreye yaklaşan Dünya şampiyonu, ilk turda yaptığı 108.5 metrelik atlayış ile tepe rekorunu kırdı.

Yılın Röportajı: ADAM MALYSZ


Kayakla atlama sporunun en büyük isimlerinden Adam Malysz, Erzurum'a geldi. Başarılı sporcu, Eurosport Türkiye spikerlerinden Ozan Can Sülüm'ün sorularını yanıtladı.

Erzurum'a gelmek için hazırlık yapmaya başladığımızda sadece yarışları yerinde izleyeceğimizi düşünmüş, sırf bu düşünceyle bile heyecanlanmıştık ne yalan söyleyelim. Ancak önce Eurosport.com Türkiye Başeditörü Ali Murat Hamarat'tan gelen, sonra da Polonya basınından okuduğumuz haberler sonrasında heyecan seviyesi arşa çıkmıştı, zira Adam Malysz Erzurum'da olacaktı.

Polonya'nın yetiştirdiği en büyük sporcu, ülkesinde Papa'dan, cumhurbaşkanından ve tüm pop yıldızlarından daha fazla sevilen, 4 kez Dünya Şampiyonası, 4 kez Dünya Kupası, 3 kez Kuzey Turnuvası, 1 kez Dört Tepe Turnuvası şampiyonu, 4 olimpiyat madalyası sahibi, Dünya Kupası tarihinin en çok yarış kazanan 3. sporcusu, virgül koya koya devam edersek kariyerini bitiremeden yazıyı bitirtecek bir adam, Adam Malysz'i uzun uğraşlar sonucunda röportaja almayı başardık.

İkna yahut başka bir konuda sıkıntı olmadı gerçi ama buluşma konusunda biraz sıkıntı yaşadık. Efsaneyi bulma amacıyla Eurosport Türkiye ekibinden 4 kişi ve bir de Adam Malysz röportajında bizimle birlikte olup hem Uçan Bıyık'ı görmek, hem de Almanca yapacağımız röportaj için bize yardım edecek olan FIS Medya Sorumlusu Mariele Stockinger ile birlikte önce tepeye çıktık koşa koşa, sonra otelin toplantı odasına gittik. Meğer takım kaptanları toplantısı için hazırlanıyormuş Malysz, tam çay alırken yakaladık.

Ne yalan söyleyeyim, önceden soruları hazırlamıştım ben ama Adam'ı görünce bir anda “Eeeeemmm...” diye kaldım. O kadar canayakın, o kadar egoları alınmış, sıcakkanlı bir adam beklemiyordum açıkçası. Evet, yıllardır okuduğum, seyrettiğim kadarıyla çok mütevazı bir kişiliğe sahip olduğu açıktı ama bu kadarı da fazla geldi.

Polonya'ya kayakla atlamayı tanıttı
Yoktan varolan bir sporcu Adam Malysz. Kayakla atlamaya başladığında ne antrenörü, ne takım arkadaşı vardı, ne de Polonya'da bilinen bir spordu kayakla atlama. “İlk antrenörüm bir Çek’ti. O zamanlar bırakın televizyondan kayakla atlama izlemeyi, insanların bizim ne yaptığımızla ilgili fikri yoktu bile. Zordu tabii. Önce iyi bir gençler kariyeri geçirdim, sonrasında zorluklara rağmen Dünya Kupası'nda yarıştım. Oslo'daki ilk galibiyetim sonrasında basın bir anda üzerime çullanmaya başladı, çok iyi hatırlıyorum. Ancak sonrasında istediğim gibi gelişmedi performansım, bir tıkanma yaşamıştım. Nagano Olimpiyatları'ndaki kötü performansım sonrasında hem basın hem de insanlar üzerime gelmeye başlamıştı. Aslında bırakmayı bile düşündüm. O dönemde ailem çok büyük destek oldu. Ondan sonraki sezonda başarılar gelince de ne kadar doğru bir karar verdiğimi fark ettim. İyi ki bırakmamışım.”

Aynı fikirdeyiz tabii. Hatta keşke hiç bırakmasaydı. Sahi, neden bıraktı daha yarışabilecekken?

Çok erken ayrıldı kayakla atlama camiasından Uçan Bıyık. Bırakma kararı zaten ani olmuştu ama iki sezon önceden de söylese, yine de alıştıramazdı kimse kendisini. Geçtiğimiz sezon kendi evindeki Zakopane yarışında düştükten sonra “Zaten bırakmayı düşünüyordum, bu bir işaret oldu” demişti, peki düşmeseydi yine de emekli olur muydu?

“Düşüşle pek alakası yok aslında. Yani orada aldığım bir darbeden dolayı bırakmaya karar vermedim. Vücudum artık kaldırmıyordu bu tempoyu. Düşmeseydim Soçi için zorlar mıydım, hayır, kesinlikle yapmazdım. Zamanı gelmişti. Hem bir şey söyleyeyim mi, bu yeni kurallar, özellikle de şu kapı-rüzgar olayı bayağı sinirimi bozdu. Bırakmamın bir sebebi de odur aslında. Sonuçta genç değilim artık ve her yıl kural değişiyor, buna adapte edemedim kendimi. İnsanlar için de çok zor. Mesela sen de spikersin, zor olmalı anlamak. En azından bana zor geldi.”

Zor gelmez mi hiç? Kaç kere maymun oldum mesafe sonrası sıra tahmini yaparken...

Tüm kayakla atlama camiası, hatta onu bırakın tüm Polonya yıkıldı o bırakınca. Jübile turnuvasında (Adam's Bulls Eye) herkes bıyık bıraktı, herkes onun en sevdiği tepeye gidip “Hoşça kal” dedi efsanesine. Bu kadar sevilmek nasıl bir duygu olabilir peki? Polonya'da ilgiden dolayı yolda yürüyemeyen, Robert Kubica'dan tutun, Agnieszka Radwanska'ya kadar, spora başlamış ya da yeni başlayan herkesin idolü olmak baskı getirmez mi?

“Baskı... Bilemiyorum. Başlarda oldu tabii, olmaz mı hiç. Gençken, ilk başarıları aldığımda dediğim gibi basının ilgisinden dolayı baskı hissettim. Ancak tecrübeli hâle geldiğinizde ne idol olmak, ne de basın üzerinize baskı koyabiliyor. Sonradan alışıyorsunuz baskıya.”

"Aileme zaman ayırmak için bırakmadım"
Adrenalin bir süre sonra bağımlılık yapıyor derler. Yani bir dolu örneği var... Mesela Janne Ahonen'in emeklilik sonrası drag yarışı için takım kurması, Swen Hannawald'in amatör ligde futbol oynaması... E Uçan Bıyık da Tozlu Bıyık (Yiğit Top'un bulduğu enfes lakap) oldu malum... Peki motorsporları bağımlılığı nereden? Ailesine zaman ayırmak için kayakla atlamayı bırakıp Dakar'a gitmesi garip geldi bize vallahi...

“Bir kere şunu söyleyeyim, o “ailesine zaman ayıracak” olayını bir gazeteci uydurdu. Ben öyle bir şey demedim yani.”

Ezilip büzüldüm hafif, soruyu soran insan olarak böyle bir cevap biraz bozdu ne bileyim. Ama o kadar iyi bir insan ki işte, hafif üzüldüğümü anlayınca “Senin hatan değil yahu” dedi gülerek beni toparladı sağolsun.

“Seninle alakası yok dediğim gibi. Öyle bir şey demedim ama kafamda biraz daha dinlenmek vardı ailemle. Dinlendim de zaten, Dakar'ın büyük bir etkisi olmadı, çok fazla zamanımı harcamadım. İlginç bir hikayesi var aslında motorsporlarına, özellikle de Dakar'a girişimin, soruya dönecek olursak. Holmenkollen'deki Dünya Şampiyonası'na giderken RedBull yetkilileri bana 2012 Dakar'a gitmek isteyip istemediğimi sormuştu. O zaman emeklilik kararını vermiş olsam da hâlâ kayakla atlamacıydım ve etik olmazdı öyle bir teklifi kabul etmek. Ama kafamın bir yerine yerleşti o teklif, çünkü zaman zaman jipiyle off-roada giden, go-kart hastası bir adamım. Motorsporlarının da devam etmek istiyorum bu arada. Kazanmayı seven, kazanmaya alışkın bir adamım ve agresif olacağım ileride, öyle denemek için girmedim yani Dakar'a.”

Dakar'ı kazanır mı? Zor sanırım. Gerçi ben pek anlamam motorsporlarından, onu bizm Yiğit Abi'ye ya da Berkem'e sormak lazım.

Polonya takımını bıraktıktan sonra herkes takımın çökeceğini düşünmüştü. Kamil Stoch için “yeni Malysz olabilir mi?” soruları vardı... Adam, Kamil'in kendisi kadar iyi olabileceğini söylüyor. “Henüz erken, hatta karşılaştırmayı hiç yapmamak lazım, her sporcu farklıdır çünkü. Kamil yeterli seviyede atlıyor ama asıl olay onun dışında, onun performansını yukarı çekecek birilerinin yetişmesi. Şu anda onun seviyesinde kimse yok. Aslında benim durumum gibi biraz. Stoch da takım içi rekabet sıkıntısı çekiyor.”

“Takımın Soçi'de madalya şansı var mı dersen, onu bilemeyeceğim. Çünkü her hafta değişebiliyor bu sporda formlar, hiç kolay değil. Böyle giderse, yine buraya getirdiğimiz genç takımdan da o takıma alınacaklar olacak... Buradakiler (Erzurum), yani sırf onlarla birlikteyim diye söylemiyorum, hakikaten domine edebilecek çocuklar.”

"Schleri kırılmayacak rekorlara ulaşır"
Soçi ve madalya konusu açılmışken kayakla atlamanın şu anki süperstarı Schlieri'yi de sormak istedik. “Benden daha fazla galibiyet almış olması önemli değil, listede beni geçti ve ben de bunu keyifle izledim. Henüz 22 yaşında, bir kayakla atlamacının en iyi zamanı 25-26 yaşlar civarıdır, eğer Gregor da Martin Schmitt gibi bir “kazanamama” sendromuna girmezse, kimsenin kıramayacağı rekorlara ulaşır.”

Sorularım sona ereyazarken Uygar Karaca giriyor devreye. Kuzey kombine hakkındaki fikirlerini soruyor Vistula Kartalı'na. “Kolay değil tabii, zira kayakla atlamaya konsantre olan, kayaklı koşuyu unutuyor, ya da tam tersi oluyor. Polonya'da kış sporlarına ilgi fazladır mesela ama kuzey kombine çok geride kalmıştır. Belki benim gibi “tek bir yıldız” çıkıp kuzey kombineyi de popüler hale getirebilir.

Pek istemesek de Uçan Bıyık'tan ayrılma zamanı yaklaşıyor... Ne yalan söyleyeyim, uzun süredir içim burulmamıştı, bir tuhaf oldum... Son olarak Dünya Kupası ve Vikersund'daki Dünya Şampiyonası favorilerini almak istedim.

“Birkaç hafta önce sormuş olsaydın, o zaman Schlieri derdim. Şimdi Bardal diyorum. Schlieri'nin formunda bir sorun var, Bardal ise hiç düşürmedi performansını, aksine yükseltti. Şampiyon adayım Bardal, ilk üç ise Bardal-Schlieri-Stoch olur. Kofler'in çıkışları büyük sorun olmaya başladı.”

“Vikersund'da Peter Prevc'i izleyemeyecek olmamız çok üzücü. Evensen'in de bırakması üzücü ama hala çok güzel bir kadro var. Takımlarda Norveç'in gençlerinin iyi iş yapıp, kendi evlerinde kazanacaklarını düşünüyorum. Bireysel ise çok zor. Schlieri-Koch-Stoch-Kranjec dörtlüsü zorlar, hangisi kazanırsa kazansın şaşırmam.”

Adam Malysz ile röportaj yapmak kariyerimizin zirvesi miydi? Bilemiyorum. Ancak şahsen ertesi güne uyandığımda “Ya dün akşam Adam Malysz'le röportaj yaptım değil mi ben... Piii” cümlesi geçti aklımdan.

Röportajda bize yardımcı olduğu için FIS'in medya sorumlusu Mariele Stockinger'e binlerce donmuş teşekkür...

Kadınlarda Dünya Gençler Şampiyonu Sara Takanashi Oldu





Erzurum'da devam eden Kuzey Disiplini Dünya Gençler ve 23 Yaş Altı Kayak Şampiyonası'nın kayakla atlama dalında ilk madalyaları sahiplerini buldu.

16 yaşındaki Japon Sara Takanashi şampiyonluğa ulaşırken, bir numaralı favori A.B.D'li Sarah Hendrickson ikinci, Alman Carina Vogt üçüncü oldu.

Ayrıntılı liste: http://www.ewoxx.com/data/sports/lists/1078/ELS_1078_ORSJ.pdf

Erkeklerde ilk madalyalar ise bugün saat 17'de başlayacak yarış sonrası sahiplerini bulacak.

Primoz Peterka Röportajı

Slovenya'nın yetiştirdiği en başarılı sporculardan biri olan Primoz Peterka, Eurosport Türkiye'den Ozan Can Sülüm ve Ata Atay'ın sorularını yanıtladı.

2012 Kuzey Disiplinleri Dünya Gençler Şampiyonası'nda yarışlar, organizasyon ve sporcu listesi yeterince doyurucu gözüküyor ama sadece bu kadar değil. Geldiğimiz ilk günden beri, kafilelerinin başında Erzurum'a gelen efsanelerin peşindeydik, sonunda bugün birisini yakaladık.

Slovenya'nın yetiştirdiği en büyük sporculardan bir tanesi, 1996-1997 ve 1997-1998 sezonlarında dünya kupası şampiyonu olan, 1996-1997 sezonu dört tepe turnuvası şampiyonu, tarihin en büyük kayakla atlamacılarından Primoz Peterka'yı, Türkiye Kayakla Atlama Milli Takımı'nın Sloven antrenörlerinden Bine Norçiç sayesinde röportaja aldık. Her ne kadar ilk gün, “Yahu siz hiç merak etmeyin, ben ayarlayacağım Primoz'u” deyip sonradan “ya kaçırdık artık, yarın hallederiz” dese de bir gün rötarlı şekilde ayarladı röportajı sağolsun.

31 yaşındayken sporu bırakmaya karar verdiğinde herkes onun çok erken veda ettiğini düşünmüştü. Doğal olarak ilk sorumuz bu oldu kendisine.

“Zaten bırakmadan önce de çok fazla üst düzeyde değildi performansım. Aslında bir sezon önce bırakacaktım ama koçlarım biraz daha devam et, henüz toparlayabilecek kadar gençsin dediler. Yapamadım, zira onca yıllık ufak sakatlıklar yaş ilerledikçe iyice zorlamaya başlamıştı beni. Şampiyonluk kazanan bir sporcu olarak kötü performans göstermeye dayanamadım ve bırakmak istedim.”

Bırakır bırakmaz Slovenya Kadınlar Kayakla Atlama Milli Takımı'nın başına geçti Peterka. Herkes bunun daha önceden planlamış bir şey olduğunu sanıyordu şüphesiz, ki bizim sorumuz da bu yönde oldu. Cevap beklediğimizin dışındaydı aslında.

“Daha önce koç olmak hiç aklıma gelmemişti aslında. Zaten federasyondan böyle bir istek geldiğinde bayağı şaşırdım ne yalan söyleyeyim. Ancak kayakla atlamadan kopmamak bana iyi geldi, o yüzden çok mutluyum o teklif geldiği için.”

Bu sezon ilk kez düzenlenen Kadınlar Kayakla Atlama Dünya Kupası hakkında soru sormadan bırakamazdık Sloven efsaneyi. Zaten Primoz Peterka'dan önce konuştuğumuz Japon yarış direktörü Chika Yoshida da gelişime çok açık bir tur olduğunu, genç kızların müthiş bir potansiyele sahip olduğunu söylemişti. Primoz Peterka da hem takımından, hem de dünya kupasından umutlu. “Sadece bizim takım için söylemiyorum ama bütün kızların motivasyonu çok çok büyük. Özel bir iş yaptığımı düşünüyorum. Ben erkek bir sporcu olarak onların yaşındayken çok daha farklı bir vücut yapısına sahiptim, onlar çok daha farklı. Daha kısa mesafelerin gelmesi de bu yüzden zaten. Aslında insanlar kadınların vücut yapısına göre kendi limitlerini nasıl zorladıklarını görseler, erkekler dünya kupasından aldıkları zevki kadınlar dünya kupasından da alabilirler. Dediğim gibi, çok zor bir iş yapıyorum ama kızların kendi limitlerini nasıl zorladıklarını gördükçe herkese cesaret geliyor” diyor Peterka. Şüphesiz işler çok daha farklı kadınlar ve erkekler arasında bu sporda. Peki erkekler takımı?

“Bu konuda çok fazla konuşmak istemiyorum ama Goran Janus'un Matjaz Zupan'ın yerine gelmesi kurtardı takımı bence.” Neden diye sorduk ama orası da bana kalsın diye devam etti, “Artık daha iyi bir takımımız var. Peter Prevc gibi büyük bir yeteneğimiz var ve Robert Kranjec en iyi zamanında. Benim de parçası olduğum 2002 bronz madalyalı takımın seviyesine ulaşabilirler mi? Umutluyum. Geçen hafta ilk takım galibiyetini aldılar tarihteki, Soçi madalyası neden olmasın?”

Slovenya ile Türkiye arasında çok önemli bir ilişki var kış sporlarında. Kayakla atlama antrenörümüz Yüksel Özkavcı da zaten buna değinmişti bir sohbetimizde. Türkiye ve Türk antrenör arkadaşları hakkında ne düşündüğünü sorduğumuzda çok pozitif bir cevap geliyor Peterka'dan.

“Türkiye'de çok iyi arkadaşlarım var. Bine ile antrenörlüğümüz ilk dönemlerinde beraber çalışmıştık, şimdi Türkiye'de. Yine Yüksel ile de zaman zaman konuşuyoruz, ondan takımın durumunu öğreniyorum. Bence tesisleriniz çok güzel. Özellikle geniş tepe – gerçi hiç atlayış yapmadım ama – çok çok iyi gözüküyor, gelen raporlar da bu yönde. Yine dünyanın en ilginç (yapısal anlamda) ve zorlayıcı normal tepelerinden birine sahipsiniz. Çok yetenekli genç sporcularınız var ama kesinlikle hem insanların, hem de basının sabırlı ve ilgili olması lazım. Sabır var gibi gözüküyor ama ilgi konusunda sıkıntınız var...”


Tam üstüne bastı bu noktada işte. Bizim de “yaaa evet işte ama” diye ezilip büzüldüğümüzü, kendi basınımız adına hafif utandığımızı görünce “hiç sorun değil bence, 2002'deki Olimpiyat bronzu öncesine kadar sadece başarı odaklı bir basın vardı bizde de. O konu çok büyük sorun değil.”

Son olarak son dönemdeki Gregor Schlierenzauer ve Matti Nykanen karşılaştırmasını sorduk kendisine ama o topa pek girmek istemedi. E haklı da. İkisini de tanımış, ikisiyle de arkadaş olmuş biri için normal.

O kadar büyük başarılara, o kadar büyük bir kariyere rağmen sıfıra yakın egoya sahip bu güzel insanı bırakmayı hiç istemedik aslında ama hareket eden takım otobüsüne yetişmek için bizden izin isteyince çok da zorlayamadık. Giderayak dünya kupası ve Vikersund favorilerini sorduğumuzda ise dünya kupası şampiyonu olarak Anders Bardal'i görmek istediğini, onun hak ettiğini söyledi. Vikersund içinse Koch ve Kranjec'in onun en büyük favorileri olduğunu ve rekor beklediğini söyledi.

Fotoğraf isteğimizi de kırmadı, birer tane çektirdik. Daha fazlasını çektirirdik de, otobüsü kaçırıp bizim otelde mahsur kalacak diye zorlamadık. Gerçi bizim şikayetimiz olmazdı pek kendisiyle aynı otelde kalmaktan ya, neyse...

Ha unutmadan, röportaj için çok uğraşan milli takım antrenörümüz Bine Norçiç'e teşekkürler.

Eurosport - Ozan Can Sülüm - Ata Atay

Norveç Güncesi 3 | Vikersundbakken ve Gerçeklik

Kim yıllık iznini sabahın köründe, dağın başındaki bir okulda uyanıp da, bir başka dağın başındaki bir müsabakayı takip edebilmek için geçirir ki? Bugün bu suale yanıt aradım. Bulmam ise sadece birkaç dakikamı aldı.

Rosthaug Videregående Skole avd. Buskerud’da ikamet etmekteyim. Burası tarım ve hayvancılık üzerine eğitim veren bir lise. Kampüsün içinde marangozhane, ahır, traktör garajı gibi bir okulda görmeye pek alışık olmadığımız binalar; duvarlarında ise doğuran at, biçilen tarla gibi hayatın içinden çeşitli enstantaneler mevcut.

Plasentasından tepinerek kurtulmaya çalışan at fotoğrafının etkisinde güçlükle tamamlayabildiğim kahvaltı sonrası beni hangi saatte alacağı belirsiz olan servis aracını beklemeyip, tam teçhizatlı bir şekilde yollara düştüm. Amacım, yaklaşık 3,2 km uzaklıktaki Åmot kasaba merkezine yayan olarak gidip Vikersund otobüsüyle önce akreditasyon ofisine, sonrasında da Vikersundbakken’e ulaşabilmekti. Yaklaşık 45 dakika, yer yer buz olan dar bir yolda yürüyüş için biraz iddialı olsa da; yeterli bir zamandı. Tabii manzaranın büyüsüne kapılmayıp fotoğraf çekme dürtüme galip gelebilseydim…




Hipnotize olmuş bir şekilde manzaranın keyfini çıkartırken biraz fazla oyalanmış olmalıyım ki, anayola çıkmak üzereyken Vikersund otobüsü son hızla önümden geçti. Kasaba merkezine inip bir süre bekledim ve imdadıma yetişen Honefoss arabası, beni akredite olabilmem için ulaşmam gereken Vikersund kasabasına yetiştirdi.

Şehirler arası yol Drammen sonrası Vikersund’a kadar sık sık Drammenselva (Drammen Nehri) üzerindeki köprülerle nehrin yakaları arasında zigzag çiziyor. Bu nedenle, özellikle köprülerde seyrine doyulmayan manzaralar yakalamak mümkün. Vikersund’dan Vikersundbakken’e giderken de bu tip bir köprüden geçmek gerekiyor. Eh, hazır başlamışken yarım bırakmak olmazdı bu doğal sefer halini, akreditasyonumu almak ve tepeye ulaşabilmek için de yine yürümeyi tercih ettim. Üç kilometre daha... Tepeye ulaşmak diyince tırmandığım yokuşları da dikkate almışsınızdır herhalde. Kesinlikle hiçbir saniyesinden pişmanlık duymadığım çok keyifli bir yürüyüştü, orası kesin. Nihayetinde de, bütün ihtişamıyla Vikersundbakken karşımdaydı…



Vikersundbakken ile ilk kez göz göze gelişim, Vikersund’a giden otobüsten ve Drammenselva’nın diğer yakasından olmuştu. O anda ağzım öyle bir açık kaldı ki… Bahsettiğim yürüyüşte de tepeye peyderpey yaklaşınca; o ihtişamı çeşitli açılardan izleyip hem konumuna, hem de boyutlarına hayran olmamak elde değil.



Kayakla uçmaya dönecek olursak, alana vardığımda organizasyon ile ilgili hazırlıklar son sürat devam ediyordu ve test atlayışları başlamak üzereydi. Otuz sekiz atlayış ile günü tamamladık; ki bu kağıt üzerinde planlanandan bir tur eksik demekti. Beş ayrı Norveç kulübünden toplam on dokuz sporcu tarafından gerçekleştirilen bu atlayışlarda ilk turda en uzun mesafe Kollenhopp’tan Joachim Hauer’den geldi. (181 m, Kapı 16) Lillehammerhopp’tan Fredrik Bjerkeengen 176 m’lik (kapı 16) atlayışı ile büyük alkış toplarken, taze geri dönenimiz Anders Jacobsen, 128 metrelik atlayışı ile herkesi şaşırtmış olsa da (kapı 13), ikinci turda 183 metreye giderek yüzleri güldürdü (kapı 20). Atlayışı sonrasında ufak çaplı röportajlar veren Anders, halinden oldukça memnun görünüyordu. Bu işten yine keyif almaya başlamış gibi, bu güzel bir gelişme.

Koşullar iyi olmadığı için (arkadan esen sert rüzgar) ikinci turun sonunda test atlayışları durduruldu. Neticede, günümüz de erken tamamlanmış oldu. Yarının programını vermek gerekirse:

16:30 Birinci Resmi Antrenman

17:45 İkinci Resmi Antrenman

19:00 Elemeler

21:00 Turnuvanın Resmi Açılış Töreni

246,5 hemen kırılır mı bilinmez, ancak bazı ülke rekorları yarından itibaren değişmeye başlayacaktır. Örneğin Kasai'nin 224 metresi bir başka Japon sporcuya geçebilir gibi görünüyor kağıt üzerinde. Gününde bir Stoch, Polonya rekorunu (230.5 metre) Malysz'in elinden kapabilir. Yarınki antrenmanlar ile birlikte rekor emareleri kendini gösterecektir.

Elemeleri her zamanki gibi Eurosport ekranlarından takip edebilirsiniz. Jokullmagic, sonunda Vikersund’dan da bildirmeyi başardı. Heyt be.

22 Şubat 2012 Çarşamba

Erzurum Günlüğü -3-

- Bugün Adam Malysz ve Primoz Peterka ile röportaj yaptım. Daha yazayım mı?

- Yazayım madem. Hava ısında ama senin haaağla ellerin soğuk ve buzlu. İçimdeeeğ, her gün büyüyen, kalıp buzlar vağağar… Tamam.

- Sırasıyla Kadınlar Dünya Kupası yarış koordinatörü Chika Yoshida, Primoz Peterka ve Adam Malysz’le tanıştım. Yarın sabahtan buradan ayrılabilirim artık. Doygunluğa ulaştım.

- Bugün Ata ve Berkem geldi. Onlarla tepeye çıktık. Yine yürüyerek. Vidyo çektik inişte, bir ara facebook’a koyarım. Yalnız bol bol küfür var. Çok kaydık çünkü.

- Valla en üstte yazdım zaten olayı, çok zorlamayayım. Zaten yoruldum, hala ellerim soğuk ve yağmurlu. Evet burada bile Halil Sezai Karaosmanoğlu çalıyor… Hadin görüşürük.

Ozan Sülüm

Okuyucularımızın Vikersund Tahminleri (Ödüllü)

Dört Tepe Turnuvası öncesi sizlerin de tahminlerinizi almıştık. Hatta parantez içinde bir de bakmışsınız sürpriz hediyelerimiz bile olabilir demiştik. Konu kayakla atlama olunca, ülkemizde kayakla atlama ile ilgili hediye vermek de imkansıza yakın olduğu içn neredeyse iki aydır Dört Tepenin kazananı Schlierenzauer olur diyen arkadaşlar arasında bir kura çekimi yapıp hediye gönderemedik.

Oysa şimdi durum biraz değişti. Norveç'te bulunan arkadaşımız Sertan'a blogumuz için siparişlerimiz olmuştu. Çam sakızı çoban armağanı ufak hediyemiz olacak, hem Dört Tepe'yi doğru tahmin eden bir kişiye, hem de Vikersund'da kim kazanır cevabını doğru tahmin eden bir kişiye.

Soru gayet açık: Vikersund'u kim kazanır? (Önemli Not: Sadece bir cevap kabul ediyoruz)..

Tahminlerinizi bu yazının altındaki yorum kısmında belirtiniz. Eğer google ya da diğer hesaplarınız yoksa anonim olarak giriş yaparak, tahmininizden sonra isminizi de belirtmeyi unutmayınız.

21 Şubat 2012 Salı

Norveç Güncesi 2 | Oslo - Bergen - Oslo






Hafta sonları yataktan bile çıkmaya üşenen ben, litrelerce yüklü bir çanta ile yürümeye başlayınca nedense frenleri tutmaz hale geliyorum. Hazır daha şampiyonamız başlamamışken biraz olsun gezme düşüncesindeydim. Övüle övüle bitirilemeyen o meşhur tren seferini gerçekleştirmeyi kafama koymuştum: Norveç’in en büyük şehrinden, ikincisine…

İlk gecemi Oslo’da geçirdikten sonra sabah erkenden Bergen trenine yollandım. 8.11’de yola çıkan katar, yedi saate yakın bir sürede deniz seviyesinden başlayan, 1237 metre rakıma kadar yükselen ve tekrar deniz seviyesine inen bir güzergahı kat ediyor. Serin bir iklimde trene biniyorsunuz, birkaç saat sonra donuyorsunuz, sonrasında da yağmuru yiyince kendinize geliyorsunuz; işin özeti bu. Satır aralarında ise çok güzel detaylar var:

1222. Finse. Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yer. Kara yolu bile yok. Sadece trenler uğruyor buraya, kar örtüsü kalktığı dönemlerde de bisikletler… Özellikle kayaklı koşu için bulunmaz nimet. Kutup kaşifleri bile burayı antrenman için kullanmışlar. Ayrıca hemen dibindeki buz tutmuş göl sayesinde “sail ski” adı verilen yelkenli kayak da yapılabiliyor. Ülkenin en büyük buzullarından biri buraya çok yakın (Hardangerjökulen), yazın da bu buzul üzerinde yürüyüş yapmak, çevresinde dağ bisikleti sürmek popüler aktivitelerden.

Finse’deki on dakikalık yoğun tipili duraklamada birkaç kare fotoğrafı dahi zorlukla çekebildim. Biri de dünküydü işte, ıssız kar çölünü bir başına aşmaya çalışan cevval bir kayaklı koşucu...

Bergen yolculuğunda manzara gerçekten de eşsiz. Özellikle Finse’ye yaklaşırken, Geilo’dan sonrası kendinizi kutba doğru yol alıyormuş gibi hissediyorsunuz. Olimpiyat altını sahibi Lars Bystöl’ün memleketi Voss sonrasında da deniz etkisi doğayı tamamen ele geçiriyor. Gulf Stream ılımanlığı ve yüksek dağlar birleşiyor, fiyortların açık denize bakan bölgelerini yağmurla terbiye ediyor. En az yağmur aldığı mevsimlerden birinde Bergen’e gitmiş olmama rağmen, şehre varınca ilk işim sağanağın şiddetinden dolayı sağlam bir şemsiye arayışına girişmek oldu.

Güneşini göremediğim için bilemiyorum, lakin yağışlıyken çok kasvetli bir şehir. Karanlık, basık, bol sisli… İklim içimizi sıktı, amma velakin Bergen’in kültürel yapısı insanın içini bir anda aydınlatıveriyor. Limanın eski kısmı (Bryggen), Unesco’nun Dünya Kültür Mirası listesinde. Şehirdeki binaların bir tanesi bile dokuyla uyumsuz değil. Hiçbiri beton, yahut çelik yığını gibi görünmüyor hassas gözlere. (Zaten çoğu ahşap :)

Tüm bunların yanında, Karadenizli dostlar alınmasın ama hayatımda içtiğim en güzel çorbalardan birini orada içtim: Bergen balık çorbası.

Bergen’deki sayılı saat çabuk geçti ve eminim ki görmem gerekenin çeyreğini bile göremedim. Elden ne gelir, yine atladık trenimize. Bu kez yataklı vagonda gece yolculuğu. Yataklı vagon dediğime bakmayın, Oslo’daki Radisson Plaza’dan aşağı kalır yanı yok… Fiyat olarak! Siz siz olun, Norveç’te son gün tren bileti almayın. “Minipris” adını verdikleri kampanyalı biletler tükenmeden aldınız aldınız…

Dün gece 22.58 Bergen. Sonrasında sabahın ilk ışıklarında Oslo. Kale, opera binası ziyaretleri. Sonra trenle Drammen. Oradan otobüsle Åmot. Önce taksi ile konaklanılacak okulun yanlış binasına yolculuk. Bu tersliğin anlaşılmasından sonra bizzat okuldan bir yetkilinin gelip beni almasıyla şu anda bu tuşlara basabildiğim odaya kavuşabilmem… Özetin, özetinin, özeti...

Yarın Vikersund’da deneme atlayışları başlıyor. Karışmasın, antrenman atlayışları değil. Koşullar ve organizasyon test atlayıcılarıyla tecrübe edilecek. Ben de orada olmaya çalışacağım. Şimdilik bu kadar. Jokullmagic, Åmot’tan bildirdi. Merkez?

Erzurum Günlüğü -2-

- “İglo’muzun penceresi buzuldandır buzuldan… 3-5 dakka dursam dışarda hep donar oram buram” (nargilemin marpucu melodisiyle söylenecek)

- Kadınlar ve erkekler kayakla atlama antrenmanları vardı bugün. İki listede toplam 127 sporcu, üçer kez atladılar, ben de anlattım… Biraz beyin hafif ambale oldu ama olsun… Olur… Oldu hocam oldu!

- Bizim Sloven antrenörlerden Bine Norcic 2 kez dünya kupası şampiyonu ve Dört Tepe Turnuvası şampiyonu Primoz Peterka’yı ayarladım sana röportaj için dedi, “bekle burada, getiriyorum” dedi, tek başına geldi. “Yav yakalayamadım” diyor. E umut vermeyeydin ya…

- Adam Malysz görüldü bugün, hakikaten varmış. Röportaj sözü alındı yarın için, ancak Almanca tercüman lazım. Benim Almanca bana kadar… Kesmez koskoca Malysz’i.

- Polonya, Avusturya ve Norveç’in yanında Sloven takımı çok çok iyi erkeklerde. Takım yarışı bunların arasında geçer, bireyseli büyük ihtimal Polonya’dan biri alır. Gerçi 76 kişi var, hata mümkün.

- Kadınlarda Sarah Hendrickson ve Sara Takanhaşi olayı bitirmişler. Erkekler Dünya Kupası’nda atlar mı, vallahi ikisi de atlar.

-Yarın bireysel yarışlar var. Bir de soğuk var. Alışmak üzereyim gerçi, üçüncü çoraptan sonra soğuk gelmiyor…

Ozan Sülüm

Erzurum Günlüğü -1-

- Birkaç yıl önce Afyon’a gitmiştim. -8 derece miydi neydi… O gün “Bundan daha fazla üşüyemem herhalde demiştim. Hayır kar seven insanım bir de ama soğuk yerindeydi yani. Erzurum’da şunu yazarken -26 derecelik bir şey var. Isı değil, sıcaklık değil, ne boksa. Çift çorap, çift bere, çift eldiven şeyediyorum, olmuyor.

- Tesisler cidden enfesmiş. Cağ kebabı daha enfes ama. Açık konuşayım, sossuz, baharatsız cartsız curtsuz sade bir etin o kadar güzel olması bambaşka bir olay.

- Şehir donmuş. Sokak lambasının tepesinden başlayıp yere değen sarkıt gördüm. Erzurum’dan dünyaca ünlü bir kayaklı koşucu çıkmadıysa şimdiye kadar, bunun tek sebebi insanların kayak takmaması… Kayaksız koşu yapıyorlar. Dışarıda kar var sadece, altında ne olduğu bilinmiyor. Donmuş bir canlı da olabilir, bank da olabilir…

- Organizasyonda sıkıntı yok şu an. Açılış töreninde Atatürk Üniversitesi’nin folklor ekibi sahne aldı. Bir de Grup Laçin’in tombiği vardı, ne alaka anlayamadık.

- Füniküler kapalı olduğundan tepeye merdivenlerle çıktık. Kaç merdiven olduğunu saymadık ama 150 vardır rahat. Hava zaten buz, o havada derin nefes ala ala tepeye… İnkaların tapınak tırmanışı gibi… Zaten ayı gibi öksürüyorum, yarın sabah ya zatürreyim, ya da ölümsüz oldum.

- Hepinize donmuş sevgiler.

Ozan Sülüm

Doğum Günün Kutlu Olsun!

Blogumuzun kurucusu, başta kayakla atlama, tüm sporların sevicisi, özel ve güzel insan Eren Yağlıcı'nın doğum günü kutlu olsun!

20 Şubat 2012 Pazartesi

Norveç Güncesi | Oslo Yolları Karlı

Cuma gerçekleşen Oberstdorf eleme yayınını izleyenler için kısa bir özet geçmiştik, lakin bunu byte’lara dökmek daha kalıcı olacak, ne de olsa söz uçar yazı kalır kelamı boşa sarf edilmemiş. TK 1753 sefer sayısıyla Norveç'in başşehri Oslo'ya doğru yol almaktayım. Fırsattan istifade, Vikersund öncesinde bu yolculuğun nasıl hayata geçebildiğinden bahsetmek isterim.

Vikersundbakken inşa edildiğinden beri Norveç, hem ülkece çabaları, hem de tepenin kendi karakteristikleri sayesinde yıllardır Planica için söylenegelmiş “en harika tepe” payesini tekeli altına almaya çalışıyor. “Bütün tepelerin anası” olarak anılan Letalnica, hala kayakla atlamanın, dolayısıyla da kayakla uçmanın en büyük mabedi kimilerince; yine de Vikersundbakken’de, dünyanın mevcut en büyük tepesinde (hs 225, yani tepe mesafesinin 225 metre olduğunu da hatırlatayım) yapılacak ilk kayakla uçma şampiyonası bu spora gönül veren herkes için kutsal bir ziyaret alanı olmayı vaat ediyor. Bu şiar, aylar öncesinden şahsımı da dürtmeye ve orada bir şekilde bulunabilme amacıyla çaba sarf etmeye itti. Bu uğurda neler yaptın derseniz, uzun süre istedim. Evet, sadece istedim. İstemek başarmanın yarısıymış diye bağlayacağımı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, yalnızca isteyerek hiçbir şey başarılmıyor maalesef. Bu isteme faslını uygun bir anda fırsata dönüştürebilmek, bu fırsatı değerlendirebilmek için de çabalamak lazım. Benim fırsatım da organizasyon ile iletişime geçmemle başladı.

Evet, istemekten başka hiçbir şey yapmayınca başarabilmek imkansızdır diyorduk. Organizatörler ile twitter üzerinden iletişim kurduktan sonra sitemiz adına akreditasyon alma şansımız olup olmadığı konusunda bilgi rica ettim. Bir form doldurmam istendi. Gayet dürüstçe, blog yazarı olduğumu, kar amacı gütmeyen bu internet sitesinde gönüllü bir şekilde yazarlık yaptığımı belirttim. (Dürüstlük hangi çağda bu şekilde belirtilme başlanmış olabilir? Elektrik faturalarıyla yurt dışına temelli kaçan/göçen atalarımıza bu konuda bir miktar kabahat bulmuyor değilim). Aradan yalnızca üç gün geçmişti ki, basın akreditasyonu aldığıma dair bir e-posta aldım! Alelacele pasaport ve vize işlemlerine giriştim, çünkü üç haftalık bir sürem vardı ve turistik – sportif vizeler için iki haftalık bir değerlendirme süresi öngörülmüştü.

Evrak on gün içinde –mucizevi bir süre, bu kısım tek başına yazı olmayı hak ediyor- tamamlandı, elçiliğe gidildi, uçağa on iki gün kala vize görüşmesi yapıldı. İmzalı davet mektubum posta yoluyla şahsıma ulaşmamıştı ve görevli beyefendi bu şekilde vize almamın çok zor olduğunu söyledi. Yine de bu süreci hızlandırmak adına evraklarımın turistik – sportif yerine, iş (ecnebilerin “business” adını verdiği nane) olarak değerlendirilmeye alınacağını, böylece evrak tamamlandığında üç gün içinde vize işlemlerimin tamamlanacağını belirtti.

Hemen organizasyondan görevlilerle iletişime geçtim. Ama ne geçmek… Ortalığı ayağa kaldırdım desem yeridir. Medya servisi yetkilisi ve organizasyon sorumlusu sırf benim vize işlemim için organizasyon sekretaryası imzalı ve adıma düzenlenmiş bir evrak faksladılar, bununla da kalmayarak evrakın akıbetini e-posta yoluyla şahsen sordular. Bu esnada Norveç Büyükelçiliği’nden gelen bir e-posta, eksikliğe rağmen vizemin çıktığından bahsediyordu. Yani olmaz denilen şey olmuş, imzalı davet mektubu bana ulaşana dek vize işlemlerim tamamlanmıştı. Böylece organizasyonun bu çabası da “En müreffeh ülke neresiydi? Norveç, evet…” doğrulamasıyla mansiyona hak kazanmaktan başka bir işe yaramamış oldu. (Yine de bu evrak da elçiliğe teslim edildi, “refuse” korkusu aşılmışken “refugee” de olmayacağımızı teminat altına almış olalım)

Sonrası derseniz, yolculuk hazırlıkları… Bu süreçte Ozan Sülüm sağolsun, fırsattan istifade yayınında bir mikrofon da bana açtı cuma akşamı, çok zevkli bir eleme yayını yapma fırsatı bulduk beraberce. Hem özetle bu hikayeyi paylaştık, hem de Vikersund hakkındaki öngörülerimizi. Şimdi Oberstdorf da geride kaldığına göre, önümüz Vikersund… Güncemizin ilk noktası burada olsun. Ekine de başarıya giden yolun fotoğrafını ekleyeyim. Yazı dünün, fakat fotoğrafı henüz birkaç saat önce çektim. Hikayesi de yarın gazetenizde değil, burada.

Jokullmagic Oslo’dan değil, Bergen'den bildirdi. Yazıyı yayımlayana kadar buralara gelince... Neyse, yarın devam edeceğiz demiştik.

Merkez?

Son Dakika: Evensen Kariyerini Sonlandırdığını Açıkladı


Dünya Şampiyonası kadrosuna giremediğini öğrendikten sonra Dünya Rekortmeni Johan Remen Evensen kayakla atlama kariyerini sonlandırdığını açıkladı. Ayrıntılar belli oldukça buradan sizleri bilgilendirmeye devam edeceğiz..

Johan Remen Evensen Vikersund Kadrosunda Yok


Norveç'in Vikersund kadrosu az önceki dakikalarda belli oldu ve dünya rekortmeni Evensen bu
kadroda yok. Norveç'i Vikersund'da Anders Bardal, Tom Hilde, Anders Fannemel, Rune Velta ve Bjoern Einar Romoeren temsil edecek.

Erzurum'daki Dünya Gençler Kayak Şampiyonası Kayakla Atlama Programı


Salı: 13:00 - Kadınlar Resmi Antrenmanlar
17:00 - Erkekler Resmi Antrenmanlar

Çarşamba: 13:00 - Kadınlar Resmi Antrenmanlar
17:00 - Erkekler Resmi Antrenmanlar

Perşembe: 12:00 Kadınlar Antrenman Atlayışları
13:00 Kadınlar Bireysel Yarış
16:45:Erkekler Antrenman Atlayışları
18:00 Erkekler Bireysel Yarış

Cuma: 13:00 - Kadınlar Resmi Antrenmanlar
17:00 - Erkekler Resmi Antrenmanlar

Cumartesi: 16:45:Erkekler Antrenman Atlayışları
18:00 Erkekler Takım Yarışı

Tam liste için: http://www.erzurum2012jwsc.com/en-EN/Program/

18 Şubat 2012 Cumartesi

Continental Cup'ta Norveç Fırtınası



Dün Oslo'da yapılan Continental Cup yarışında Norveç adeta fırtına estirdi. İlk 2'de 2, İlk 10'da 5, ilk 30'da ise 11 Norveçli yer aldı.

Yarışı Andreas Stjernen kazanırken, ikinci Kenneth Gangnes, üçüncü ise Alman Danny Queck oldu.

1. 55 Stjernen, Andreas No 106.0 103.0 268.0
2. 54 Gangnes, Kenneth No 101.0 100.5 254.0
3. 45 Queck, Danny De 100.0 99.5 246.5
4. 56 Hayboeck, Michael At 99.0 98.0 242.5
5. 52 Roensen, Atle Pedersen No 98.5 99.0 241.0
5. 43 Eisenbichler, Markus De 99.5 97.5 241.0
7. 50 Meznar, Mitja Si 97.5 100.5 240.0
8. 46 Ingvaldsen, Ole Marius No 99.5 98.5 239.0
9. 41 Hula, Stefan Pl 98.0 96.0 232.5
10. 48 Swensen, Vegard No 95.0 97.0 230.5

14 Şubat 2012 Salı

Adam Malysz Erzurum'a Geliyor


Polonya medyasının haberine göre Adam Malysz, Dünya Gençler Kuzey Disiplini Şampiyonası için Erzurum'a gelecek Polonyalı genç sporculara ekstra motivasyon sağlamak için onlarla beraber Erzurum'a gelmeye karar verdi. 19 Şubat'ta başlayacak organizasyona bir gün önce gelmesi bekleniyor Uçan Bıyığın.

13 Şubat 2012 Pazartesi

Faik Yüksel Amerika'da Yarıştı


Continental Cup yarışları A.B.D'de devam etti. Iron Mountain'da yapılması gereken iki yarış, kötü hava şartlarından dolayı zorlukla, o da sadece bir kere olmak koşuluyla yapıldı ve yarışı Alman Marinus Kraus kazandı. İkincilik yine Alman Markus Eisenbichler'in olurken, üçüncülük de Norveçli Robert Johansson'a gitti. Yedi kişi ile yarışan Avusturya ise ilk 10'a sporcu sokamadı..

Ülkemiz adına yarışan sporcumuz Faik Yüksel ise 79.5 metrelik atlayışıyla 42. oldu.







Metin Akdoğan Yazdı: Sochi

Planica ,Obersdorf ,Gapa'yı görmüş birisi olarak 2014 Olimpiyatları Russki Gorki Kayakla atlama tesisini de görmek ayrı bir zevk idi.İşimle ilgili 8 -9 Şubat tarıhlerınde tesislerin inşaatını ıncelemek için Krasnaya polyana bölgesinde iken gözlemlediğim, muazzam bir kayakla atlama rampası ve muazzam doğa ile bütenleşen tesisler.

RusskiGorki tesisi; tesisler arasında belki de ulaşımı en kolay olanı.Tesisleri gezerken Sochi de Dunya Kupası Erkekler inis yarışı vardı.İnanilmaz bir guvenlik, 5-6 noktada kontrol ; seyirci olarak yarışı izlemek için gerekli olan izin evrakların daha evvelden verilme zorunluluğu biraz seyirciyi yormuşa benziyor idi.



Sochi ye ulaşım İstanbul'dan direk THY ile yaklaşık 2 saat sürüyor ve aramızdakı saat farkı şu anda 2 saat. Kışın 350 000 nüfusu olan Sochi ; yaz aylarında 1 500 000 nüfüsa ulaşıyor.



2007 Temmuz ayında Salzburg ve Pyeongchang de finalde oldugu Kış Olimpiyatlarını yapacak olan şehir oylamasını kazanan Sochi bugün itibari ile şantiye sahasına benzeyen görünümü ile herkesi selamlıyor.Olimpiyat haricinde 2018 Futbol Dünya Kupası finallerinde de misafirlerini ağırlayacak olan şehir de F1 yarışı yapılması içinde görüşmelere devam ediliyor.


Kayakla Atlama pisti ;Sochi 'ye yaklaşık araba ile 50 dakika mesafede olan Krasnaya Polyana bölgesinde. K 95 ve K 125 yarışlarının yapılacağı RusskiGorki tesisi yaklaşık 10 000 kişilik bir seyirici kapasitesine sahip olacak .

2011 Aralık ayında bitmesi planlanan ve 12 - 17 Subat 2012 tarihlerinde yapılması planlanan Rusya Kupası tesislerinin daha tamamlanamaması sebebi ile başka bir tesise alindı. 23 - 25 Mart 2012 tarihlerinde test yarışmalarının yapılabilecegi belirtilen tesisi için 5 yıldızlı muazzam bir tesis ifadesini kullanabiliriz.İnis açısının yaklasık 33 derece civarında oldugu ve hızın yaklasık 90 km oldugu pist için özel bir mimari çizilmis ve sporcuları yan rüzgarlardan da koruyacak bir tesis insa etmişler.

Umarım bu rampada Simon Ammann tarih yazmaya devam eder.

Metin Akdogan