24 Şubat 2012 Cuma

Norveç Güncesi 4 | Kökler, Kansız Kökler


Düne kayakla atlamaya dair bir müzeyi ziyaret ederek başladık. Polonya bağımsız medyasından iki kişi ve ben, rezervasyon iptalleri nedeniyle sadece bize tahsis edilmiş gibi görünen yayla gibi bir minibüsle (taht-ı revan misali) aslen bir maden müzesi olan, lakin kasabanın kayakla atlama takımının elde ettiği inanılmaz başarılar sayesinde bir bölümü Kongsberg Kayakla Atlama Müzesi’ne çevrilmiş bulunan mekana doğru yollandık.

Rehberimiz Erik, adı gibi kütür kütür bir adamdı. Öyle bir anlattı ki Kongsberg’in talihini değiştiren Ruud kardeşleri, kalem ya da kağıda ihtiyacımızı yok etti ve aklımıza kazıdı tüm bilgileri. O eşsiz dönemi; Norveç kayakla atlama tarihini aşıp, dünya çapında yıldız olan sporcuların yetiştiği Kongsberg takımını çok detaylı bir şekilde bizimle paylaştı. Bazı anekdotlardan bahsetmem gerekiyor, vakit geniş olunca detayına da girmek borcum olsun.

Öncelikle Birger Ruud… İnanılmaz bir sporcu. Kayakla atlama için doğru düzgün rampa bile olmayan dönemlerde (30’lu yıllar) gittiği her şehirde, bulduğu her tepeyi kardeşleri ile birlikte atlama rampasına çeviren, yazları dağ evlerinin bahçesine tramplen ve havuz inşa edip orada “hava direncini daha verimli kullanabilme” atlayışları çalışan, Norveç Kayak Federasyonu 100 metre sınırı aşıldığı zaman sporcularına “80 metreyi aşan atlayışlar yapmanız yasak, ona göre” diyince rest çekip şampiyonalara sadece gösteri atlayışları yapmaya giden ve utanmadan altın madalya mücadelesi tamamlandıktan sonra birinciliğin keyfini çıkartmaya çalışan adamdan en az beş metre öteye uçabilen bir çılgın. Sporcu yönünü geçtim, Kongsberg Takımının sembolü olan K harfinin ne manaya geldiğini soran Nazi subayına “Anlamı mı? Ne olacak, komünist!” yanıtını verebilecek kor gibi bir yüreğe de sahip. Bunun bedeli olarak bir süre toplama kamplarında dinlendirilse de oradan kurtulur kurtulmaz Norveç Direniş Kuvvetleri’nde aktif bir şekilde yerini alan Ruud, savaş sonrası 1948 St. Moritz Olimpiyatları’na Norveç Milli Takımı koçu olacak gidecekken son bir kez yarışma kararı alıyor, ve bilin bakalım bu sefer neler oluyor... 36 yaşındaki ve yıllardır spordan uzak kalan bu ufak tefek adam, gümüş madalyayı bir şekilde kazanmasını biliyor! Altını da koçluğunu yaptığı başka bir Kongsbergli Petter Hugsted’e kazandırıyor!! Kayakla atlamanın haricinde alp disiplininde de boy gösteren Ruud, slalomu görece zayıf olduğu için bu branşta sadece bir Dünya Şampiyonası’nda bir tanecik bronz madalya kazanabiliyor?!? (Alp disiplininde madalya kazanmış bir kayakla atlamacı, var mı ötesi yahu?)

İkinci Dünya Savaşı ve de Federasyon ile yaşadığı anlaşmazlıklar araya girmemiş olsa, kayakla atlama tarihinin neredeyse yirmi yılına hem kendi adını, hem kardeşlerinin adını, hem de koçluğunu yaptığı sporcuların adını yazdırmış Kongsberg’in gururu. Kardeşleri demişken; hem abi Sigmund Ruud, hem de kardeş Asbjörn Ruud Kayakla Atlama Dünya Şampiyonu olmuş isimler. Aynı zamanda o yıllarda ülkelerin ulusal şampiyonalarına yabancı sporcuların katılımı serbest olduğu için, gittikleri her ülkede onlarca, abartmıyorum onlarca şampiyonluk kazanmışlar ailecek. Çekoslovakya, İsviçre, Almanya, Kanada ve hatta A.B.D. şampiyonlukları var. Şimdilik burada virgülü koyalım, bazı hikayelerini de sonraya saklayalım bu güzel insanların.

Müze ziyaretinden sonra Vikersundbakken’e geldiğimizde koşullar iyiydi. Test atlayışları sırasında bir önceki gün 181 metreye ulaşan Joachim Hauer, bu kez de 225 metreye ulaşarak seyirciyi ayağa kaldırmayı başardı. İkinci test atlayışları vakit darlığından kısa tutuldu, son atlayış bir turnuva klasiği olarak Andreas Goldberger’den geldi. TV ekranlarından pek göremediğimiz bir detay, Goldberger atlayışlarından evvel ortalığı yıkıyor ve kapıyı normalden 8-10 basamak yukarı taşıtıyor. Muhtemelen “ne olacak yææ, sanki eskisi gibi uçabiliyorum” mantığı ile hareket eden eskilerin yıldızı, kellesinde kamera ile ancak 131 metreyi görebildi.

Hafif arkadan esen rüzgar haricinde elemelere sorunsuz başladık. Metrelerden ve derecelerden ziyade, hikayelere odaklanayım:

- Vincent Descombes Sevoie inanılmaz bir karşıdan rüzgar buldu atlayışı sırasında. 222,5 metresinin sırrı buydu.

- Kofler sonunda uçmayı öğrenmiş. Bir tane bile kötü atlayış yapmadı şu ana dek. Aynı zamanda çok da konsantre görünüyor. Bireysel madalya alırsa şaşırmam artık.

- Velta ve Fannemel ev sahibinin en forma isimleri olarak göründü. Fannemel uzağa uçuyor, fakat inişlerinde denge sorunu var. Velta ise daha sağlam gidiyor. Mental olarak güçlü olurlarsa ikisi de iyi dereceler alabilir.

- Schlieri iyi görünmüyor. Çok gergin. Ekipmanından memnun olmadığını belirtti. Şu an için Avusturya takımının en zayıf halkası. Gücünü bugün ve yarına saklamış olmasını umuyorum. Ayrıca gizli bilgi: Hem takım içinde, hem Avusturya medyasında, hem de uluslar arası medyada çok sevilen bir isim olmadığını gözlemledim şu ana kadar. Bu konuyu derinlemesine araştıracağım.

- Simi TV’de göründüğünden çok daha sempatik. Kelimeler kifayetsiz. Uzatılan her eli sıkıyor, her mikrofona konuşuyor, her sandviçten otlanıyor… Bu kadar başarılı ve medyatik bir adamın böyle rahat olmasına şaşırdım, biliyorsunuz Türkiye’de bu işler genelde tersine işler.

- Kranjec kendinden çok emin. Böyle bir duruş, böyle bir bakış görmedim. İyi bir rüzgar yakalarsa rekoru kırabilecek sporculardan.

- Koch da çok güçlü gelmiş. O da rekora uçabilir diyorum.

- Alexander Pointner çocuğunun rahatsızlığı nedeniyle aniden ülkesine dönmek durumunda kalmış. Bugün gelip gelmeyeceği de belirsiz deniliyor. Avusturyalı gazetecilere “Yahu bu nasıl iş, şampiyonluğa oynayan takım koçsuz ne yapacak?” diye sordum. “Sorun değil, bizde üç tane daha var dediler. E haklılar, asistan koç var, Morgi’nin koçu var, Schlieri ve Kofler’in koçu var. Takım generalden geçilmiyor da, komutan yok be kardeşim?



Elemelerin ardından resmi açılış törenimizi de yaptık. Vikersund şehir merkezini hınca hınç dolduran onlarca kişi (çünkü şehir dediğim yerin de nüfusu üç binden az), yarışacak ülkelerin tek tek tanıtılmasını ve de yetkili ağabeylerin/ablaların konuşmalarını takip etti. Buradan ilginç detaylar:



- Sunucunun “What do you think about Vikersund?”(Vikersund hakkında ne düşünüyorsun?) sorusunu Matti Hautamaeki’nin yaklaşık beş saniye karizmatik bir şekilde durduktan sonra “It’s good” (İyiiiiiii) şeklinde yanıtlayarak susması. Buz adam mı, yoksa düz adam mı bilemedim.

- Daiki Ito’nun “Kaç madalya kazanmayı planlıyorsunuz?” sorusuna “Mini!” (many = çok) şeklinde yanıt vermesi.

- Aynı suale Kranjec'in Darth Vader sesiyle "We will see!" (Göreceğiz) cevabı. Adam altın mı alacak, Vikersund'u mu ele geçirecek anlayamadım.

- En ilginç detay da Rune Velta olayı. Özetle, kadın kılığına girmiş ve ünlülerle eğlenen Norveçli spiker abimiz (geçmişte Petter Northug'a da benzer bir şaka yapmış kendisi hatta) sahneye gelir. Sporculara tek tek asılır. "Yok mu beni öpen" der. Hilde oralı olmaz, Stöckl arkasını döner, öteki havaya bakar... Bu çileden kurtulmak isteyen Rune ise beyefendiyi yanağından öpmeye kalkışır. Ağblamız da o sırada ani bir hareketle dudaklarını büzüştürüp uzatınca... Gerisi hayal gücünüze kalsın. Bütün Norveç takımı gülmekten yerlerdeydi, Rune hariç.



Şimdilik yeter. Vikersundbakken beni bekler. Jokullmagic, ailenizin şeysi. Bir şeysi işte.


5 yorum:

  1. birger ruud veya ruud kardeşlerle ilgili, onların hikayelerini okuyabileceğimiz bir kitap var mı acaba? varsa adı sanı nedir, hangi dillerde yazılmıştır, nasıl edinebiliriz??

    YanıtlaSil
  2. Ruud kardeşlerin öyküsü için çok teşekkürler. Aktardığınız ilginç detaylar için de... Bazı konuları ilerleyen yazılarınıza sakladığınızı belirtmişsiniz. Sabırsızlıkla bekliyoruz.
    Kolay gelsin :))

    YanıtlaSil
  3. the history of skijumping kitabında bol bol anlatılıyor ruudlar, wirkolalar.

    amazon'dan bulunabilir kitap. 2 aydır bitireceğim, hala bitiremedim.

    YanıtlaSil
  4. haarika!! teşekkür ederim =))

    YanıtlaSil
  5. kranjec ve veltayı okurken gülmekten öldüm 1 ve 2 olmalarıda ayrı mesele

    YanıtlaSil