23 Şubat 2012 Perşembe

Yılın Röportajı: ADAM MALYSZ


Kayakla atlama sporunun en büyük isimlerinden Adam Malysz, Erzurum'a geldi. Başarılı sporcu, Eurosport Türkiye spikerlerinden Ozan Can Sülüm'ün sorularını yanıtladı.

Erzurum'a gelmek için hazırlık yapmaya başladığımızda sadece yarışları yerinde izleyeceğimizi düşünmüş, sırf bu düşünceyle bile heyecanlanmıştık ne yalan söyleyelim. Ancak önce Eurosport.com Türkiye Başeditörü Ali Murat Hamarat'tan gelen, sonra da Polonya basınından okuduğumuz haberler sonrasında heyecan seviyesi arşa çıkmıştı, zira Adam Malysz Erzurum'da olacaktı.

Polonya'nın yetiştirdiği en büyük sporcu, ülkesinde Papa'dan, cumhurbaşkanından ve tüm pop yıldızlarından daha fazla sevilen, 4 kez Dünya Şampiyonası, 4 kez Dünya Kupası, 3 kez Kuzey Turnuvası, 1 kez Dört Tepe Turnuvası şampiyonu, 4 olimpiyat madalyası sahibi, Dünya Kupası tarihinin en çok yarış kazanan 3. sporcusu, virgül koya koya devam edersek kariyerini bitiremeden yazıyı bitirtecek bir adam, Adam Malysz'i uzun uğraşlar sonucunda röportaja almayı başardık.

İkna yahut başka bir konuda sıkıntı olmadı gerçi ama buluşma konusunda biraz sıkıntı yaşadık. Efsaneyi bulma amacıyla Eurosport Türkiye ekibinden 4 kişi ve bir de Adam Malysz röportajında bizimle birlikte olup hem Uçan Bıyık'ı görmek, hem de Almanca yapacağımız röportaj için bize yardım edecek olan FIS Medya Sorumlusu Mariele Stockinger ile birlikte önce tepeye çıktık koşa koşa, sonra otelin toplantı odasına gittik. Meğer takım kaptanları toplantısı için hazırlanıyormuş Malysz, tam çay alırken yakaladık.

Ne yalan söyleyeyim, önceden soruları hazırlamıştım ben ama Adam'ı görünce bir anda “Eeeeemmm...” diye kaldım. O kadar canayakın, o kadar egoları alınmış, sıcakkanlı bir adam beklemiyordum açıkçası. Evet, yıllardır okuduğum, seyrettiğim kadarıyla çok mütevazı bir kişiliğe sahip olduğu açıktı ama bu kadarı da fazla geldi.

Polonya'ya kayakla atlamayı tanıttı
Yoktan varolan bir sporcu Adam Malysz. Kayakla atlamaya başladığında ne antrenörü, ne takım arkadaşı vardı, ne de Polonya'da bilinen bir spordu kayakla atlama. “İlk antrenörüm bir Çek’ti. O zamanlar bırakın televizyondan kayakla atlama izlemeyi, insanların bizim ne yaptığımızla ilgili fikri yoktu bile. Zordu tabii. Önce iyi bir gençler kariyeri geçirdim, sonrasında zorluklara rağmen Dünya Kupası'nda yarıştım. Oslo'daki ilk galibiyetim sonrasında basın bir anda üzerime çullanmaya başladı, çok iyi hatırlıyorum. Ancak sonrasında istediğim gibi gelişmedi performansım, bir tıkanma yaşamıştım. Nagano Olimpiyatları'ndaki kötü performansım sonrasında hem basın hem de insanlar üzerime gelmeye başlamıştı. Aslında bırakmayı bile düşündüm. O dönemde ailem çok büyük destek oldu. Ondan sonraki sezonda başarılar gelince de ne kadar doğru bir karar verdiğimi fark ettim. İyi ki bırakmamışım.”

Aynı fikirdeyiz tabii. Hatta keşke hiç bırakmasaydı. Sahi, neden bıraktı daha yarışabilecekken?

Çok erken ayrıldı kayakla atlama camiasından Uçan Bıyık. Bırakma kararı zaten ani olmuştu ama iki sezon önceden de söylese, yine de alıştıramazdı kimse kendisini. Geçtiğimiz sezon kendi evindeki Zakopane yarışında düştükten sonra “Zaten bırakmayı düşünüyordum, bu bir işaret oldu” demişti, peki düşmeseydi yine de emekli olur muydu?

“Düşüşle pek alakası yok aslında. Yani orada aldığım bir darbeden dolayı bırakmaya karar vermedim. Vücudum artık kaldırmıyordu bu tempoyu. Düşmeseydim Soçi için zorlar mıydım, hayır, kesinlikle yapmazdım. Zamanı gelmişti. Hem bir şey söyleyeyim mi, bu yeni kurallar, özellikle de şu kapı-rüzgar olayı bayağı sinirimi bozdu. Bırakmamın bir sebebi de odur aslında. Sonuçta genç değilim artık ve her yıl kural değişiyor, buna adapte edemedim kendimi. İnsanlar için de çok zor. Mesela sen de spikersin, zor olmalı anlamak. En azından bana zor geldi.”

Zor gelmez mi hiç? Kaç kere maymun oldum mesafe sonrası sıra tahmini yaparken...

Tüm kayakla atlama camiası, hatta onu bırakın tüm Polonya yıkıldı o bırakınca. Jübile turnuvasında (Adam's Bulls Eye) herkes bıyık bıraktı, herkes onun en sevdiği tepeye gidip “Hoşça kal” dedi efsanesine. Bu kadar sevilmek nasıl bir duygu olabilir peki? Polonya'da ilgiden dolayı yolda yürüyemeyen, Robert Kubica'dan tutun, Agnieszka Radwanska'ya kadar, spora başlamış ya da yeni başlayan herkesin idolü olmak baskı getirmez mi?

“Baskı... Bilemiyorum. Başlarda oldu tabii, olmaz mı hiç. Gençken, ilk başarıları aldığımda dediğim gibi basının ilgisinden dolayı baskı hissettim. Ancak tecrübeli hâle geldiğinizde ne idol olmak, ne de basın üzerinize baskı koyabiliyor. Sonradan alışıyorsunuz baskıya.”

"Aileme zaman ayırmak için bırakmadım"
Adrenalin bir süre sonra bağımlılık yapıyor derler. Yani bir dolu örneği var... Mesela Janne Ahonen'in emeklilik sonrası drag yarışı için takım kurması, Swen Hannawald'in amatör ligde futbol oynaması... E Uçan Bıyık da Tozlu Bıyık (Yiğit Top'un bulduğu enfes lakap) oldu malum... Peki motorsporları bağımlılığı nereden? Ailesine zaman ayırmak için kayakla atlamayı bırakıp Dakar'a gitmesi garip geldi bize vallahi...

“Bir kere şunu söyleyeyim, o “ailesine zaman ayıracak” olayını bir gazeteci uydurdu. Ben öyle bir şey demedim yani.”

Ezilip büzüldüm hafif, soruyu soran insan olarak böyle bir cevap biraz bozdu ne bileyim. Ama o kadar iyi bir insan ki işte, hafif üzüldüğümü anlayınca “Senin hatan değil yahu” dedi gülerek beni toparladı sağolsun.

“Seninle alakası yok dediğim gibi. Öyle bir şey demedim ama kafamda biraz daha dinlenmek vardı ailemle. Dinlendim de zaten, Dakar'ın büyük bir etkisi olmadı, çok fazla zamanımı harcamadım. İlginç bir hikayesi var aslında motorsporlarına, özellikle de Dakar'a girişimin, soruya dönecek olursak. Holmenkollen'deki Dünya Şampiyonası'na giderken RedBull yetkilileri bana 2012 Dakar'a gitmek isteyip istemediğimi sormuştu. O zaman emeklilik kararını vermiş olsam da hâlâ kayakla atlamacıydım ve etik olmazdı öyle bir teklifi kabul etmek. Ama kafamın bir yerine yerleşti o teklif, çünkü zaman zaman jipiyle off-roada giden, go-kart hastası bir adamım. Motorsporlarının da devam etmek istiyorum bu arada. Kazanmayı seven, kazanmaya alışkın bir adamım ve agresif olacağım ileride, öyle denemek için girmedim yani Dakar'a.”

Dakar'ı kazanır mı? Zor sanırım. Gerçi ben pek anlamam motorsporlarından, onu bizm Yiğit Abi'ye ya da Berkem'e sormak lazım.

Polonya takımını bıraktıktan sonra herkes takımın çökeceğini düşünmüştü. Kamil Stoch için “yeni Malysz olabilir mi?” soruları vardı... Adam, Kamil'in kendisi kadar iyi olabileceğini söylüyor. “Henüz erken, hatta karşılaştırmayı hiç yapmamak lazım, her sporcu farklıdır çünkü. Kamil yeterli seviyede atlıyor ama asıl olay onun dışında, onun performansını yukarı çekecek birilerinin yetişmesi. Şu anda onun seviyesinde kimse yok. Aslında benim durumum gibi biraz. Stoch da takım içi rekabet sıkıntısı çekiyor.”

“Takımın Soçi'de madalya şansı var mı dersen, onu bilemeyeceğim. Çünkü her hafta değişebiliyor bu sporda formlar, hiç kolay değil. Böyle giderse, yine buraya getirdiğimiz genç takımdan da o takıma alınacaklar olacak... Buradakiler (Erzurum), yani sırf onlarla birlikteyim diye söylemiyorum, hakikaten domine edebilecek çocuklar.”

"Schleri kırılmayacak rekorlara ulaşır"
Soçi ve madalya konusu açılmışken kayakla atlamanın şu anki süperstarı Schlieri'yi de sormak istedik. “Benden daha fazla galibiyet almış olması önemli değil, listede beni geçti ve ben de bunu keyifle izledim. Henüz 22 yaşında, bir kayakla atlamacının en iyi zamanı 25-26 yaşlar civarıdır, eğer Gregor da Martin Schmitt gibi bir “kazanamama” sendromuna girmezse, kimsenin kıramayacağı rekorlara ulaşır.”

Sorularım sona ereyazarken Uygar Karaca giriyor devreye. Kuzey kombine hakkındaki fikirlerini soruyor Vistula Kartalı'na. “Kolay değil tabii, zira kayakla atlamaya konsantre olan, kayaklı koşuyu unutuyor, ya da tam tersi oluyor. Polonya'da kış sporlarına ilgi fazladır mesela ama kuzey kombine çok geride kalmıştır. Belki benim gibi “tek bir yıldız” çıkıp kuzey kombineyi de popüler hale getirebilir.

Pek istemesek de Uçan Bıyık'tan ayrılma zamanı yaklaşıyor... Ne yalan söyleyeyim, uzun süredir içim burulmamıştı, bir tuhaf oldum... Son olarak Dünya Kupası ve Vikersund'daki Dünya Şampiyonası favorilerini almak istedim.

“Birkaç hafta önce sormuş olsaydın, o zaman Schlieri derdim. Şimdi Bardal diyorum. Schlieri'nin formunda bir sorun var, Bardal ise hiç düşürmedi performansını, aksine yükseltti. Şampiyon adayım Bardal, ilk üç ise Bardal-Schlieri-Stoch olur. Kofler'in çıkışları büyük sorun olmaya başladı.”

“Vikersund'da Peter Prevc'i izleyemeyecek olmamız çok üzücü. Evensen'in de bırakması üzücü ama hala çok güzel bir kadro var. Takımlarda Norveç'in gençlerinin iyi iş yapıp, kendi evlerinde kazanacaklarını düşünüyorum. Bireysel ise çok zor. Schlieri-Koch-Stoch-Kranjec dörtlüsü zorlar, hangisi kazanırsa kazansın şaşırmam.”

Adam Malysz ile röportaj yapmak kariyerimizin zirvesi miydi? Bilemiyorum. Ancak şahsen ertesi güne uyandığımda “Ya dün akşam Adam Malysz'le röportaj yaptım değil mi ben... Piii” cümlesi geçti aklımdan.

Röportajda bize yardımcı olduğu için FIS'in medya sorumlusu Mariele Stockinger'e binlerce donmuş teşekkür...

2 yorum:

  1. off! muhteşem bu ya! keşke bende orda olsaydım :D

    YanıtlaSil
  2. Harika, elinize, ağzınıza sağlık :)) Malysz ile tanışmak ve röportaj yapmak süper bir duygu olmalı.

    YanıtlaSil