Sıkı takipçiler mutlaka bilirler, bu sporu yapan adamların çoğu hafif çatlaktır, normal olanları pek bulunmaz yani.
Kimi boş zamanlarında "extreme" sporlarla uğraşır, kimi de hız tutkunudur, metal ya da rock delisidir... Her ne yaparlarsa yapsınlar, mutlaka bir aşırılık var bu adamların hayatında, bizdeki "tadında bırak" ya da "her şeyin fazlası zarar" diye bir olgu yok hiçbirinde. E nasıl olsun, adamların mesleği uçmak!
İtalya deyince akla kış sporları gelmiyor başta... Makarna, pizza, yazın tatil yapmak için nefis güneşi olan, şarapları güzel, yemekleri hoş bir yer geliyor genelde... Lakin kış sporlarında neredeyse her dalda görüyoruz çok uzun süredir İtalyanları.
Her dalda görüyoruz dedim gerçi ama, o gördüklerimizin de birçoğu da İtalya'nın kuzeyinde, Vercelli, Aosta ve Verbano'da yaşayan ve Alman kökenli olan İtalyanlar. Kayakla atlama takımıysa öyle değil, birçoğu Predazzo ve civarından.
Her yayında söylüyorum neredeyse, İtalya'daki genç ve gelecek vaat eden kadro, yalnızca tecrübe ve istikrara ihtiyaç duyuyor. Zaman zaman patlamalar yapabiliyor herhangi biri, ancak aynı kişi sonraki yarışta elemeleri geçemiyor mesela. Garip, tuhaf...
Geçtiğimiz sene, özellikle Hinterzarten'da, gençler dünya şampiyonasında ve oradan sonra çok dikkat çekmişti Diego Dellasega. Erkekler bireysel yarışında 104 ve 105 metrelerle gençlerde bronz madalyayı almış, sonrasında da takım yarışında 7. olan İtalya'nın en iyisi olarak aklımıza kazınmıştı.
Predazzo'da yaşıyor 4 Aralık 1990 doğumlu Diego Dellasega. Gerçi Fisskijumping.com'da 5 Aralık yazıyor ama, kendisi teyit etti doğum tarihini... 2 kardeşi var fakat, "takım arkadaşlarımı daha çok görüyorum sanırım, hatta Sebastian'ı (Colleredo) kardeşlerimden daha iyi tanıyorum belki de" diye de espri yapıyor.
Takım arkadaşlarıyla çok iyi anlaşıyor Diego Dellasega, bunu hem ekranlarda görüyoruz, hem de Facebook'ta. Hatırlarsınız, yazının başında her kayakla atlamacının bir aşırılığı var demiştim, Diego'da da Facebook bağımlılığı var, aynı David Zauner gibi. Ha bir de PlayStation...
Kamp dönemleri zor tabii, hangi spor olursa olsun. Hepsini geçtim yapacak bir şey yok ki allahın soğuğunda, karında... Onlar da ne yapsın, iddia koymuşlar ortaya, boyuna PlayStation oynuyorlar kampta. Koç Ceccon ne diyor bu duruma bilmem, malum, Alessandro Nesta'da bir ara başparmağındaki tendonu mu ne zedelemişti konsolda oyun oynarken... "Yok aslında, o kadar da fazla oynamıyoruz, iddia olduğu zaman duramayan adamlarız o kadar" diyor Diego.
Aman yahu, bırakın tek aşırılıkları bu olsun, Kalle Keituri gibi BMW hastası, hız tutkunu olmaktan iyidir. Zaten bunlar genç daha.
Takımın durumu pek parlak gözükmedi şu geçtiğimiz günlerde. Gerçi sezona kötü girmek demek, Dünya Kupası'nın kötü geçeceği anlamına gelmiyor elbette. Ancak hakikaten geçen seneye göre biraz farklı gözüktü bana takım niyeyse. "Her gün, hatta bazen günde iki kere çalışıyoruz, çalışmanın içinde fitness da var, ağırlık da var, tatil dönüşü yükleme yapmak biraz zor, fazlasıyla yorucu. O yüzden yaz Grand Prix'si sonuçlarını çok da önemsemiyoruz aslında, koçun planlarına uyuyoruz" diyor. Bu sene çok daha iyi göreceğimize eminim sizi dememle birlikte; "tabii ki öyle olacak, Andrea, Sebastian, ben ve Roberto hakikaten çok iyi hazırlanıyoruz. Ama 5. kim olacak, onu bir türlü çözemedik, madem biliyorsun, sen olmak ister misin?" diye soruyor Diego. Bende çıkan "tsieeheh" tepkisini karşılayan bir "smiley" olmadığı için yalnızca klasik internet gülüşüyle cevap verebiliyorum kendisine... :).
Sezon başında İtalya kayakla atlama şampiyonası Predazzo'da yapılmıştı, biz bu röportajı yapmadan çok az zaman önce. Son sıralamada 5. olan ve kuzey kombine ile kayakla atlama arasında gidip gidip gelen Alessandro Pittin'in durumunu sorduğumda ise "keşke tamamiyle kayakla atlamaya dönse" diyor Diego, "beşincilikten daha iyisi de olabilir, takıma da girebilir. Harika bir yarış çıkardı, neredeyse Roberto'yu yakalayacaktı"
Hazır konusu açılmışken o şampiyonadan bahsetmek istedim. Malum, takım arkadaşlarının tam anlamıyla rakip oldukları tek yer orası. "Sebastian harika bir gün geçirdi o gün 20 puan fark attı bana neredeyse. Yine Andrea'da öyle. 3. olmak kötü değil bence, zaten onların hedefleri bu sene benden daha yukarda..."
Ben tam istediğim cevabı alamadım ki burada... Gerçi tam da istediğim soruyu sormamıştım, ondandır. "Peki sadece onlara rakip olmak nasıl bir duygu?" diye soruyorum, çarçabuk cevap geliyor "Biz hep rakibiz ya zaten?!!". "Yok, yok" diyorum, "öyle değil, hani sadece onlar, diğer bireysel yarışlar gibi değildir pek, İtalyanlar arasında oluyor ya...". "E söylüyorum işte, sadece birbirimize rakip olduğumuz tek yer İtalya şampiyonası değil, ben kiminle PlayStation oynuyorum?" diyor. Şurada ciddi bir iş yapmaya çalışıyorum, adam beni dalgaya alıyor. Gerçi sert, soğuk, kısa cevaplar da verebilirdi, buna da şükür.
Neyse ki sonradan şakayı bir kenara bıraktı, adam gibi devam edebildik konuşmaya. "Çok özel bir duygu değil, çok dostane geçiyor yerel yarışmalar, hepimiz de eğleniyoruz" diyor. Tabii eğlence podyumdaki yere kadar olmalı. Hiçbir üçüncü yana dönüp "ehehe, abi ne güzel geçtiniz beni ya" demez bence. Neyse ki Diego pek umursamamış 3. olmayı.
"Yalnız benim fazla zamanım kalmadı birazdan çıkmam gerekecek" deyince bir anda panikliyorum. "Daha hedeflerini, söylemek istediklerini vs... sormadım dur" der demez, "Bu sene Continental Cup'ta ilk 10'da olmayı hedefliyorum. Dünya Kupası'nda da toplayabildiğim kadar puan toplamak amacındayım. Takımda Dünya Kupası hedefi olan Sebastian ve Andrea zaten bu sene, Ceccon eğer işler yolunda giderse ilk 10'u hedefleyebileceklerini söyledi onlara" diyor. E ben de teşekkür ediyorum bu cevabı sonrası kendisine. 3-4 soruyu bir anda cevapladı, beni de sıkıntıdan kurtardı sağolsun...
Klişeyle bitireyim yazıyı, madem röportajı bir İtalyan ile yaptım, İtalyanlar çok sıcak insanlar ya, aynı biz... (işbu röportaj "türk kası"na konan laptop ile yapılmıştır... çok aynıyız...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder