İnternet çok büyük icat. Uzağı yakın ediyor bir çırpıda... Röportaja girişim babaannemin teknolojiye bakış açısı gibi oldu ama, öncelikle sevgili Mustafa ile aramızdaki uzaklığı yok eden teknolojiye teşekkür ederek başlasam hiç fena olmaz.
Bundan çok az bir süre önce, Erzurum'a gelen 3 Sloven antrenör, Türkiye için kurulması planlanan kayakla atlama takımını bazı testlerin uygulanacağı seçmeler sonrası yaratmaya karar verdiler.
Önce geniş bir kadro, ardından elemeler... Sonunda kurulan çekirdek kadro oldukça uzun bir süredir çalışmalar yapıyor ve artık iyiden iyiye yarışmalara katılmaya başladı. Sadece kayakla atlama değil tabii ki, birçok diğer kış sporu için de bu geçerli. Ancak malum, Türkiye'de çok bilinmiyor kış sporları, hatta çoğu kişinin bir fikri yok... İşte böyle bir durumda, sessiz sakin çalışmalarını yürüten, hedefleri doğrultusunda, ki bu hedefler arasında 2014 Soçi de var, ilerleyen bir kış sporları ordumuz var desek yeridir.
Yoğun bir antrenman programı var şu anda aslında tüm kış sporcularımızın. Çoğu kamplardalar, ya da her gün eve gitmeden önce yoğun bir antrenman programıyla günü tamamlıyorlar. Malum, hedef büyük. İşte tüm bu yoğunluğun arasında Kayaklaatlama.blogspot olarak, en büyüğü 17 yaşında olan bu orduya kayakla atlama sporcusu olarak dahil olan Mustafa Öztaşyonar ile bir röportaj yapmak istedik, o da tüm yoğunluğuna rağmen antrenman sonrası beni(Ozan) ve Eren'i kırmadı.
Mustafa 17 yaşında, Erzurum doğumlu bir genç. Sporu çok seven, orta halli bir ailenin en büyük çocuğu. 7. sınıfa giden kızkardeşi de yavaş yavaş kış sporlarına dahil oluyor... Kısacası sporcu aileden, iki kış sporcusu çıkıyor...
Merhaba Mustafa.
Merhaba.
Nasılsın?
İyiyim teşekkürler.
Klasik soruyla başlayalım o zaman, önce bize ve okuyuculara kendini biraz tanıtır mısın?
Ben Mustafa Öztaşyonar, 3 Mart 1993 Erzurum doğumluyum, Erzurum Spor Lisesi son sınıf öğrencisiyim.
Peki nasıl başladın kayakla atlamaya? Malum, çok bilinen bir spor değil...
3 antrenör geldi Erzurum'a, seçmeler yapılacak dendi. Benden çok annem aslında biliyordu bu sporu, onun yönlendirmesiyle oldu diyebilirim. Şu anda da yavaş yavaş, düşe kalka geliştiriyorum işte.
Annenin ilgisi nereden geliyordu peki? O nereden biliyordu?
O genel olarak sporu çok seviyor. Beni ilk olarak alp disiplini antrenmanlarına göndermişti aslında, seçmeler olunca, sonradan kayakla atlamaya geçtim.
Yanlış hatırlamıyorsam seçmelere büyük ilgi vardı, nasıl geçti seçmeler, o günü anlatır mısın?
Yaklaşık 40-45 kişilik bir grup vardı. Bizi oradan seçtiler. Önce 15 kişiye düştü, ama şu anda bir tek ben kaldım o gruptan. Aslında Arda İpçioğlu da var ama, o da düşüp ayağını kırdı, antrenmanlara gelemiyor şu an.
Durumu ciddi mi peki? Sporu bırakacak mı?
Yavaş yavaş iyileşiyor, başlar yakın zamanda.
Geçmiş olsun, kısa zamanda döner umarım.
Peki elemelere dönersek, nasıl geçti o gün, neler yaptırdılar size?
Özellikle koşuya çok büyük önem verdiler. Ama en önemlisinin esneklik olduğunu söylediler. Önce koştuk, sonra esnekliğimizi ölçtüler, ardından çift ayak ve tek ayak ileri sıçrattılar... En son da engellerden geçmiştik.
Peki sen oradakileri daha önceden tanıyor muydun? Seçmede arkadaşların var mıydı?
Hepsini değil ama çoğunu tanıyordum. Bizim okuldan birçok kişi vardı.
Peki seçildin, spora başladın. Antrenmanlar da hemen başlamış olmalı, nasıl geldi başta antrenmanlar? Zorlandın mı?
Evet, başlarda antrenman temposuna alışmak zor oldu. Aslında her sporda böyle olur, kayakla atlamaya özel bir şey değil bence. Klasik ısınma, zıplama antrenmanlar sonrasında ilk olarak özel bir maddeden, plastiğe benzer bir şey, 5 metreden atlayarak başladık. Sonra 15, 30 ta ki 60 metreye kadar çıktık.
Peki elemeler yapıldıktan ne kadar süre sonra yurtdışına gittiniz?
Tatillerde genel olarak, okul aralarında gidiyoruz. çoğu zaman 15 gün aralıklı olarak. Bazen düzgün kış şartlarını 4 ay süreyle beklediğimiz de oluyor gerçi.
İlk gittiğiniz yer neresiydi peki?
Slovenya.
Gerçek kayakla atlama rampasıyla tanışmanızda orada oldu değil mi?
Evet, ilk olarak orada gördüm gerçek kayakla atlama rampasını.
Peki tatillerde gidiyorsunuz ama yine okul zamanı da antrenman oluyordur, okul hayatını etkiledi mi bu spora başlamak? Derslerde falan bir değişiklik oldu mu?
Fazla zorlandığımızı söyleyemem. Zaten spor lisesinde okuduğumuz için bizim açımızdan çok fazla değişiklik olmadı yani. Zaten benim amacım BESYO'ya girmek, o yüzden spor tüm hedefim, amacım gibi.
Zaten hem son sınıfım, hem de milli sporcu olduğum için işim daha kolay. Sınavda barajı geçmem yetecek girmek için. Bu ara zaten Kuzey Kombine de denemeye başladım. Kondisyonum iyi olduğu için onu da denetecekler bana.
Amaç zaten 2014 Soçi'de Kuzey Kombine'ye katılmak şu an benim açımdan.
Ne kadar oldu kuzey kombineye başladığın?
Daha yeniyim ya, 5 gün oldu henüz.
Peki Soçi'den önce bir Universiade var biliyorsun, oradaki durum nedir? Katılmak için üniversite öğrencisi olmak gerekiyor bildiğimiz kadarıyla.
FİS'in bir kuralı var, eğer ülkenin o kurallar dahilinde yarışacak sporcusu yoksa, küçük yaşlardan alıyorlar sporcuları. Onda da 17 yaş sınırı var gerçi. Bir aksilik olmazsa ben de yarışacaklar arasındayım. Zaten şu an üniversite öğrencisi olan sporcu yok kamplarda.
Hazır bahsetmişken, nasıl gidiyor kamplar, oradaki ortamı biraz anlatır mısın?
Şu anda Sakarya kampındayım. Ekim'in beşinde kayakla atlama kampına gidiyorum. 2 kişiyiz zaten şu an bu kampta. Samet Karta da benimle birlikte.
Kamp ortamına alışmak kolay oldu. Aramızdaki yaş farkı çok değil zaten, eğlenceli olabiliyor kamplar.
Gittiğin ilk kamp nasıldı peki, neler hissettin?
İlk olarak Slovenya'ya gittik demiştim, önce Erzurum'dan Ankara'ya, sonra orada bir gün kalıp Slovenya'ya geçtik. Benim ilk uçak deneyimimdi, heyecanlandım biraz. Atlamaları geliştirdikçe kamplar çoğalıyor tabii, diğer ülkelere de gidiyoruz.
Ortam az önce de dediğim gibi çok güzel. Seçmeler için de söylemiştim, bir dolu okul arkadaşım da var, tanışıyorduk zaten.
Kamplarda antrenörler nasıl? İlişkiniz iyi mi?
Hem Türk antrenörler hem de Sloven antrenörler çok iyiler. İlk kamplarımızda da zaten Fatih Kıyıcı, Orcan Mızrak ve Yüksel Özkavcı da bizimle birlikteydi, çok yabancılık çekmedik yani.
Peki Sloven antrenörler? Onlar nasıl ilgileniyorlar?
Dediğim gibi, tüm hocalarımız çok iyiler. 3 tane Sloven antrenör var, Bine Norcic, Ales Selek ve Vasja Bajc. Onlar da sadece antrenmanlarda değil, boş zamanlarımızda da bizimle ilgileniyorlar. İngilizce öğretiyorlar, kitap okutuyorlar... Zaten başlarda Türk hocalarımız çevirmenlik de yapıyorlardı. Ama artık o derslerden sonra biz de öğrendik, anlaşabiliyoruz ingilizce. O derslerin çok yardımı oldu.
Bu arada, onlar da Türkçe öğreniyorlar. Her antrenmana fazladan 5 kelime öğrenmiş olarak geliyorlar. Küçük sporcularla ellerinden geldiğince Türkçe anlaşmaya çalışıyorlar.
Herhalde tüm hocalarının ayrı uzmanlık alanı vardır. Hangisi hangi konuda yardımcı oluyor size?
Vasja Bajc baş antrenör. Spor malzemelerinden tutun, antrenman saati ve yerine o karar verir. Her konuda önce o bilgilendirilir.
Bine bizimle özellikle boş zamanlarımızda çok ilgileniyor. Herhalde en genç o, ondan olabilir. Yine aslında Ales de öyle, o ikisiyle her şey yapıyoruz aslında, sadece antrenmanlarda beraber değiliz onlarla.
Peki bu arada geçen seneye bir dönelim, geçtiğimiz sene Hinterzarten'da gençler şampiyonası vardı, oraya M. İrfan Çintimar, Samet Karta ve Faik Yüksel gitmişti, o takım nasıl seçilmişti?
Başladıktan sonra en büyük yarış orasıydı. Hocalar o zaman en iyi, en formda kimse onu seçtiler.
Bu arada, hazır konusu geçmişken, Universiade kayakla atlama takımı da belli mi?
Belli gibi, birçok da alttan gelen genç sporcu var. Ama şu anda Ayberk Demir, M. İrfan Çintimar, Faik Yüksel, Münir Güngen, Dağdeniz Elbil, Ali Bedir gibi arkadaşlarım kadrodalar. Muhtemelen Faik yarışacak. Ötekilerin yaş durumundan dolayı sıkıntı var.
Kampa dönelim o halde, şu anda Sakarya Üniversitesi kampüsündesiniz galiba değil mi?
Evet kampüsteyiz. Bir 15 dakikalık mesafe var buradan pistlere. En yakın olan yer biatlon pisti. Arada ben de biatlon atıcılığı yapıyorum o kamptakilerden sıra gelirse. Ama buradaki kamp 3 Ekim'de bitiyor, buradan Szycrk'e, Polonya'ya geçeceğim, kayakla atlama kampı olacak orada.
Şu anda da Sloven antrenörler seninle mi peki?
Hayır, Erhan Dursun var şu an yanımda. Kayaklı koşu onun uzmanlık alanı. Ama bir süredir kayakla atlama antrenmanlarına da geliyor bizimle.
Erzurum'da bu spora nasıl bakıyorlar peki? (üstteki resim "ya caddeye düşerlerse adlı bir haberden alınmıştır)
Her ne kadar en fazla bilindiği yer Erzurum da olsa, insanların tam olarak ne yaptığımızı anladığını söyleyemem. Fazla bilgileri yok yani. Nasıl anlatmaya çalışırsak çalışalım, "Peki caddeye düşmezsiniz değil mi?" diyorlar. Keşke düşsek! Belki o zaman dikkat çeker, onlar da öğrenmeye çalışırlar.
Ama bir yandan da hak vermek lazım, görmeden, seyretmeden anlamak da zor. Gören birkaç kişiye anlatınca anlıyorlar aslında.
Peki Universiade'a kadar daha çok tanınır mı sence? İlginin nasıl olmasını bekliyorsunuz?
Tanınmak ne kelime, herkes bilecek. Medya da doğru ilgiyi gösterirse çok rahat tanınır ve dolar bence yapılan yerler. Zaten bütün Erzurum orada olacak. Bir de diğer yerlerden gelenler, yabancılar falan... Bence yeterli ilgi olacak.
Yine tabii ara tatile gelmesi de çok güzel...
Aynen öyle. Zaten ara tatil 2 ay olacak Erzurum'da. O yüzden çok daha rahat olacak okullar gençlerin de izlemesi açısından.
Zaten yerinde izleyen bir insan da müptelası olur herhalde kış sporlarındaki adrenalini yaşadıktan sonra. Özellikle de kayakla atlamadaki heyecanı düşünürsek...
Bence de öyle. Zaten herhangi bir insanın dahi en azından televizyon izlerken biraz gözü kaymıştır, nasıldır acaba diye merak etmiştir. Merakını giderme şansı gibi bir şey.
Zaten baş antrenörün de iddialı bir demeci vardı buraya geldiğinde; "bu sporu futboldan daha çok sevilir hale getirebilirim Türkiye'de" demişti. Ne dersin, Universiade bir önayak olur mu?
Doğru söylemiş. Bana göre de futbolla eşdeğer gidebilir bir güzelliği var, heyecanlı bir spor bir kere. Hatta bence kısa süre sonra İddaa'ya bile girebilir kayakla atlama.
O kadar heyecanlı bir spor ki, insan bir kere atlayınca bırakamaz. O yüzden insanları bu sporu yapmaya yönlendirirsek harika olur.
Tabii sporun tanınması için de hem reklamının yapılması, hem de öncü sporcuların çıkması gerekiyor.
Kesinlikle. O sporcular da biz olacağız aksilik olmazsa. İnsanlar çok bilmedikleri için önce Türk yarışıyor mu acaba diye bakacaklar Universiade'a. Türk sporcu görünce de izlemek isteyecekler. Biz de o izleyiciyi memnun etmek için var gücümüzle çalışıyoruz.
Peki Universiade'da madalya beklediğimiz dallar neler?
İddialı olunan dallar kayaklı koşu, biatlon, slalom ve buz hokeyi olabilir. Gerçi sadece onlar değil, çoğu daldan madalya bekliyoruz.
Peki geleceğe dönecek olursak, planların, hedeflerin nedir?
Dediğim gibi, lise sonrası BESYO (beden eğitimi ve spor yüksek okulu) tek hedefim şu an. Oradan da kayakla atlama antrenörü olmak istiyorum.
Yani profesyonel sporcu olmak istemiyor musun? Hiç unutulmayacak bir kariyer yapmak mesela?
Orası da var tabii ama, antrenör olursam daha kalıcı olabileceğimi düşünüyorum. Antrenör olarak kendini tanıtmak, bir yerlere gelmek daha kolay gibi.
Gerçi unutulmaz bir kariyer yapmak da var atlayıcı olarak. Hem yıldızlar çok para kazanıyorlar. Örneğin bir Polonya kampında Adam Malysz bizim kampın oraya BMWx6 ile gelmişti. Bu arada onunla da antrenman yapmıştım o gün. Sadece onunla da değil gerçi, Robert Kranjec ve Petr Prevec ile de yarışmıştım.
Ne büyük şans... Hazır yıldızlar demişken, kimleri örnek alıyorsun?
Gregor Schlierenzauer, Simon Ammann, Thomas Morgenstern ve tabii Adam Malysz.
Her yarışlarını takip edebiliyor musun peki?
Her zaman değil ama izliyorum. Yarışmak izlemekten daha güzel zaten. Hocalarımız da söylüyorlar, açın televizyonu bakın, nasıl hatalar var, nasıl telemark yapıyorlar, ona göre atlayın bir dahakinde diyorlar.
Hah, hazır telemark demişken, ona özel antrenman var mı?
Ona özel bir fitness çalışması var, sonra minder üzerinde 3 takla attıktan sonra zıplayıp yere inerken olabildiğince dengeli inme antrenmanları var. Tüm hocalarımızın ilgilendiği bir alan telemark.
Peki rampadan çıkış ve telemark arasında geçen sürede neler hissediyor insan?
Rampadan kayarken büyük heyecan oluyor tabii. Orada tüm rüzgarı, heyecanı hissediyorsun. Rampadan atladığın zaman zaten gerisi geliyor. Teknik iyi mi, düz duruyor muyum falan derken bir bakmışsın yere inmek üzeresin. Süzülmek, konmak gibi, kuş gibi hissediyor insan.
Biraz özele girelim artık, atladığın en güzel tepe hangisiydi?
Obersdorf. Orayı genel olarak çok sevdim zaten. Özellikle 140'lık tepenin kulesi harikaydı. Rekorum da oradan zaten. 140 metrelik tepeden 110 metre...
Diğer aklında kalan atlayışların?
Erzurum güzel, orada başladığın için, sonra Ramsau'daki 90 metrelik tepedeki atlayışlarım güzeldi. Bir de kamp yaptığımız Fillah tepesi çok güzeldi. Orada da 60 ve 90 metrelerden atlamıştım.
Peki son olarak spor dışına çıkalım. Sevdiğin müzik, okuduğun kitaplar, en sevdiğin filmler, diziler...
Pek dizi izlemem, bir tek Türk Malı'nı seyrediyorum, o da ara sıra. Çok fazla sevdiğim film var, Testere serisi, Alacakaranlık serisi, Kar Köprekleri, Karanlıklar Ülkesi... say say bitmez filmler.
Müzik olarak, genelde yabancı müzisyenleri seviyorum. David Guetta, Lady Gaga, Pitbull, 50 Cent, Eminem gibi. Rap ve tekno müzik severim.
Kitaplara gelince; en son alacakaranlık serisinden tutulmayı aldım, onu okuyorum bu aralar.
Son olarak, röportajı okuyacak kişilere ve sporseverlere söylemek istediğin bir şey var mı?
Kayakla atlama, kayaklı koşu, biatlon gibi sporlar çok heyecanlı, adrenalin dolu sporlar. Yalnızca futbol, basketbol değildir spor. Sporsuz kalmak, boş, yararsız işlerle uğraşmak yerine herkesin bir spora yönelmesini diliyorum. Hem sağlıklı, güzel bir yaşam olur, hem de gelecekleri daha güzel olur...
Bize zaman ayırdığın için çok teşekkür ederiz Mustafa.
Ne demek, ben teşekkür ederim.
İyi çalışmalar, tekrar görüşmek dileğiyle...
Teşekkürler.
Röportaj: Eren Yağlıcı & Ozan Sülüm.
güzel olmuş bu :)
YanıtlaSil