11 Haziran 2012 Pazartesi

Tuhaf Bir Hikaye

Geçtiğimiz Şubat ayında u23 Dünya Kayak Şampiyonası için Erzurum'a gitmiştik Eurosport efradı olarak. Uzun süredir anlattığımız, uzaktan takip ettiğimiz, yüzyüze tanışmadığımız halde kendileri hakkında her şeyi bildiğimiz kişileri oradaki insanlara anlatmak, sunmak ve tabii onlarla tanışmak için oradaydık. Onun dışında, anlattığımız sporların hocalarıyla, yetkilileriyle görüşmek, bilgi alışverişi yapmak amacındaydık şüphesiz. Belki ileride onları bir yayına konuk edecektik, yahut yayında onların sıkıntılarını söyleyip yardımcı olmaya çalışacak, onlardan kamplarla ilgili bilgiler alıp yayında kullanacaktık.

Gidişimiz biraz tuhaftı açıkçası. Önce ben Eren'in çabasıyla bir yetkilinin mail adresine ulaştım, sonra Erzurum'a gidecek olan Eurosport tayfasıyla ortak bir karar verip bir mail yazalım dedik. Şampiyonanın basında yer almasını sağlamak, haberleri ve röportajları sıcağı sıcağına yaymak ve tabii kış sporları ailesiyle tanışmak için kendilerinden akreditasyon, ulaşım ve konaklama talep ettik. Türkiye şartlarında makul bir istekti bu. Ha Norveç'te olsak, önce ücret, sonra konaklama falan talep edilir de bizim ücret falan istediğimiz yoktu.

Maile cevap gelmedi. Şampiyonaya yaklaşık 15 gün kala artık arayalım dedik. İsim falan vermeyeceğim bu yazıda, bir yetkili çıktı telefona, "evet, mailinizi aldık, aklımdasınız, biz size döneceğiz, toplantılar yapıyoruz, bu konulara henüz gelmedik" cevabını verdi. İyi, eyvallah. E eyvallah da, biz de gidip gitmeyeceğimizi bilelim ki, yayın programlarını ona göre ayarlayalım değil mi? Değil işte. 5 gün sonra durum aynıydı, keza 1 hafta sonra da... Yine aramak durumunda kaldık tabii. Yine aynı kişi bize o konulara gelmelerine az kaldığını, iki gün içinde bize döneceklerini söyledi. Çok açık şekilde oyalanıyorduk yani anlayacağınız. Gidişimiz yalan olmuştu anlaşılan.

Ertesi gün Eren'den mesaj geldi. Hocalardan biriyle konuştuğunu, organizasyonda işi bilen, anonsları yapacak, basın toplantılarında moderatörlük, sunuculuk falan yapacak birilerine ihtiyaç duyduklarını, yardım edip edemeyeceğimizi sormuş kendisi. Düşünün, biz federasyona mail atıyoruz, arıyoruz, diyoruz biz böyle böyle bir şeyler yapmak istiyoruz diye, federasyon bizi oyalıyor, hocalarsa bu işleri yapacak adam arıyorlar Facebook'tan, bilmem nereden... Ne yapsan, nasıl baksan elinde kalıyor.

Tabii ki yardım ederiz, şartları söyleyin dedik. Yeriniz ayarlandı, uçak biletlerinizi alın gelin dediler. Hayır işin kötüsü Vikersund var, benim onu anlatmam lazım, Berkem'in kayaklı koşusu var, Uygar'ın kuzey kombinesi var vs... 2 günde rahat bir 50 dakika telefon konuşması yaptık sırf bu olaylar için. Neyse, ayarlaştık, gittik.

Bunu de-organizasyon nedir, neden vardır sorusuna cevap olsun diye yazıyorum. Mini dünya şampiyonası düzenlerken "yumurtanın kapıya gelmesi" nedir, onu bilin diye. Başka bir yere geçeceğim şimdi.

Avusturya, Almanya, Slovenya, Norveç vs... antrenmanlara başlayalı 1.5 ay oluyor. Önce tatilde alınan 1-2 kilo verildi, sonra kaslar günlük çalışma temposuna hazır hale getirildi, sonra yeni tulumlar, malzemeler denendi, en sonunda da mini tepelerden başladı atlayışlar. Hatta bu hafta sonunda ilk hazırlık yarışmasına katıldı Morgi, Kranjeç ve diğerleri. Hani transfer sezonu bitti, kampın ortasından sonuna doğru geçiliyor, hazırlık maçları başladı.

Bizde durum ne biliyor musunuz? Antrenmanlar 2 gün önce başladı. Önce "yahu n'oluyor, durum nedir, niye ses seda yok bizim takımdan" sorularıyla araştırmaya başladık, sonra kendisi çorap söküğü gibi geldi olayların. Önce sporcularımızdan birkaçı (isim yok) "antrenmanlara çoktan başlamamız lazım ama yabancı hocalar hala tatilde" diye bize şikayet ettiler. Sonra bir baktık, adamlar hakikaten Türkbükü'nde eğleniyor. Duralım dedik, belki başka bir şey vardır. Varmış. Hocalara sorduk n'oluyor diye, 2 gün önce cevap geldi.

"Gelecek sezonu kapsayan projeleri, planları sunduk, öyle tatile çıktık. Sürekli haber bekledik, çünkü dediğin gibi 1 ay önce çalışmaya başlamamız lazımdı en kötü ihtimalle. En sonunda artık bizimle çalışmak istemediğini düşündük federasyon yetkililerinin. Sonra bu hafta başında telefon geldi, Erzurum'a çağırdılar. Hadi başlayın dediler hiçbir şey olmamış gibi. Soruyoruz, açıklama yok, soruyoruz "bu sene maddi anlamda çok zor geçecek, hazırlıklı olun" diyorlar ama o kadar. Neden, nasıl, hiçbir şey yok. Gençler için sorun yok, onlara Erzurum yeter, ama büyüklerin yurt dışı kampında olması gerek..."

Bu da bir hoca. Yabancılardan. Çocuklar da, hocalar da, yetkililer de savaşıyorlar anlaşılan. Federasyon da savaşıyor, o kesin. Bütçe niye yok peki? Üniversite oyunları düzenleyen, u23 Dünya Şampiyonası'na ev sahipliği yapan, bu sene kuzey kombine dünya kupası görecek bir ülkede niye kış sporları bütçesi yok?

Adetimizdir, zor şartlarda başarılı olmayı severiz biz. Ancak son dakikaya bırakılacak, parasız, bütçesiz şekilde "yaparsınız siz, aslansınız" denecek işler değil bunlar. Yazık oluyor. Bilin istedim.

3 yorum:

  1. Helal olsun çok güzel bir yazı olmuş. Şaşırmadım ben hiç türkiyede futbolcu değilsen kendi başına kendi imkanlarınla başarmak zorundasın çoğu şeyi . Federasyonlara gene aklım hiç ermiyor çünkü sporu senin tanıtıp sevdirmen lazım sadece sporun yapıldığı bölgeye değil tüm ülkeye, sporcularını benimsetmen lazım destek olman lazım böyle köstek değil. Gerçekten harcanan emeklere yazık eğer böyle devam ederse.

    YanıtlaSil
  2. Bence bu yazıya sadece iki kelimelik bir yorum yetiyor "Burası Türkiye!" hayır yani ne bekliyordunuz ki bırakın spor organizasyonlarını en ufak bir şeyi bile beceremeyen sonra aman niye olmuyor biz niye yapamıyoruz da elin "gavuru" yapabiliyor diyebilen bir ülkenin federasyonundan veya yetkililerinden ne bekliyorsunuz? Bu yüzden hayal kırıklığına uğramamak için bence beklentilerimizi en ufak seviyede tutmalıyız bu tüm spor dallarında ve diğer şeylerde de geçerli.

    YanıtlaSil
  3. goy goyu seven, her daim zirvede olmak isteyn ama bunlar için hiç bir caba göstermeyen milletin sadece 1 branşdaki durumunu göstermişsin ama bu yazıda kayakla alakalı kısımları cıkar hangi branşı koyarsan koy lap diye oturur sanırım (tabi gelişimini sürdüren ve meyvelerini toplamaya başladıgımız spor branşlarına saygısızlık etmek istemiyorum ama genel itibariyle durum bu yazıda oldugu gibi) Biz TV'de agzımız 1 karış açık diger ülkelerin gelişimlerini izlerken kendi kendimize "ulan bizde hiç ilerleme yok ha" demeyi adet edinmişiz başarı isteyen milyonlar ama başarı için çabalayanlar yüzler, binler. Biz bu şekilde birşeyler yapan insanların heveslerini kursaklarında bıraktıgımız sürece başarıyı sadece sözlükde görürüz. Ha birde yönetici mevzusu var ki o apayrı bir konu branşarında uzman olmayan kişiler, onun bunun lafıyla bir yere gelmiş kişilerin bulundugu federasyonların başarı için birşeyler yapması zaten hayalden öte birşey değil. Eline saglık güzel bir yazı olmuş inşallah birilerini utandırır ve başarı için teşvik eder.

    YanıtlaSil