24 Mart 2012 Cumartesi

Alexander Stoeckl Röportajı

Okulu rayına oturttum oturtalı, ki yaklaşık bir seneye denk geliyor, bloga verdiğim katkı yok denecek seviyede neredeyse. Biraz da af dilemek için FIS’in Alexander Stoeckl ile yaptığı bu güzel, uzun ve kapsamlı röportajı bloga koymalıyım dedim. Mika Kojonkoski’nin halefi Alexander Stoeckl ve detaylı açıklamalar yaptığı röportajı;

FISskijumping: Mika Kojonkoski ayrılırken yerini sana bıraktı. Takımın başına geçeceğin kesinleştiğinde böylesi büyük bir sorumluluğun altına girmek seni korkuttu mu?

Alexander Stoeckl: Korkmamıştım. Ama kayakla atlamanın beşiği olan Norveç’te takımın başına gelmek çok çok büyük sorumluluk anlamına geliyor. Elbette başlarda biraz tedirgindim. Çünkü benim için yepyeni bir görev gibi gözüküyordu. Daha öncesinde sadece genç sporcularla çalışmıştım ama çok geçmeden aslında tam olarak aynı işi, sadece daha üst bir seviyede yaptığımı fark ettim ve alışma sürecini kısa sürede atlattım. Sorumluluklar tabii ki çok daha büyük ve fazla burada. Herşeyin ötesinde ilginin merkezinde yer alıyorum artık. Basınla iletişim çok çok fazla. Daha fazla röportaj istiyorlar, daha fazla soru soruyorlar, çok daha fazla cevap istiyorlar. Ve sonuçlar iyi olmazsa, çok daha büyük bir baskıyla karşılaşıyorsunuz.

FISskijumping: Göreve geldiğinde takım ne durumdaydı? Nereden başladın çalışmaya?

Stoeckl: Takım çok iyi durumdaydı. Özellikle son birkaç senede çok iyi çalışmışlardı. Ama teknik gelişimleri, alıştıkları teknik benim alıştığımdan daha farklıydı. O yüzden özellikle rampa çıkışıyla alakalı biraz daha farklı bir çalışma içerisine girdik, Avusturya’da uygulanan antrenman tekniklerine yakın bir anlayış benimsedik. Ayrıca fiziksel çalışmaları da biraz değiştirdik; çabuk ve iyi sonuçlar aldık. Takımdaki herkes değişime açık, böyle olunca sonuç almamız da gecikmedi.

FISskijumping: Diğer antrenörleri nasıl seçtin? Ekipte şu an sana yardımcı olan bir Fin, bir Avusturyalı ve bir de Norveçli var. Neleri gözeterek oluşturdun ekibini?

Stoeckl: Finlandiyalı fizyoterapistimiz geçen seneden beri ekipte. Takımdaki sporcular da onunla çalışmaktan çok memnun. Oturup konuştuk ve ekibimde kalmasını istediğimi söyledim, ben de oldukça memnunum çalışmalarından. Teknisyenimiz Avusturya’dan benimle birlikte geldi. Yardımcı antrenörümüz Magnus’a gelirsek. Pek çok adayla görüştüm ama Magnus’la yaklaşımımız, teknik gelişime dair bakış açımız çok paraleldi ve onunla çalışmaya karar verdim.

FISskijumping: Mika Kojonkoski’nin aksine, Norveç’e yerleşmeye karar verdin. Sürekli olarak yakında bulunmak büyük bir avantaj sağlıyor mu? Çalışmalarınız için ne gibi faydaları var?

Stoeckl: Norveç takımı kayakla atlamada bir numara olmak istiyor. O yüzden sistematik bir şekilde, düzenli olarak çalışmak çok önemli. Özellikle genç sporcuların sağlıklı yetişmesi için. Bunu başarmak için bölgesel takımların yapısını iyi anlamak, ülkenin kültürünü öğrenmek, diğer antrenörlerin alt ve üst yapılarda sporcularla nasıl çalıştığını ilk elden görmek çok önemli ve bunu hakkıyla yapabilmek için zamana ihtiyacınız var. Eğer Norveç’ten uzakta yaşasaydım sadece kamplarda ve bir tek A Takım’la vaktim olabilecekti. Sporcuların antrenmanlarıyla bizzat kendim ilgilenemeyecektim. Federasyonla, ilgili merciilerle sürekli bir iletişim kurma imkanım olmayacaktı. O yüzden Norveç’te yaşamak bana bu olanakları sunuyor. Kültürü tanımamı ve her gün Norveç’in kayakla atlama tarihi ile ilgili yepyeni şeyler öğrenmemi sağlıyor. Takımı, sporcuları, gelişimlerini doğru analiz edebilmek için bu kültürü olabildiğince yakından tanımam çok önemli.

FISskijumping: Ayrıca Norveççe de öğrenmeye başladın. Sporcuların ana dilini öğrenmek ne derece önemli?

Stoeckl: Oldukça önemli. Şimdilik iyi gidiyor ama tam olarak oturtmam elbette vakit alacak. Amacım kesinlikle sporcularımla Norveççe iletişim kurmak..

FISskijumping: Kayakla atlamanın Norveç’te ne kadar önemli olduğundan bahsettin. Kendi ülkenle, Avusturya’yla kıyasladığında, ne gibi farklılıklar görüyorsun yaklaşım açısından?

Stoeckl: Avusturya’da da kayakla atlamanın yeri çok büyük ama Norveç kadar değil. Çünkü tarihi Norveç’teki kadar gerilere uzanmıyor. Avusturya’da Alp Disiplini tarihi var, hala bir numaralı branş. Norveç’te ise Kuzey Disiplinleri. Kayaklı koşu çok ilginç ve önemli burada ama kayakla atlama Norveç’te başladı. Buradaki kayakla atlama kültürü çok başka, sporun kalbi adeta. Bu sporun Norveç’te daha önemli yapan en büyük etken de bu bence. Bu kadar büyük bir geçmişe sahip olmak insanlarda da inanılmaz bir ilgiye ve farkındalığa ortam hazırlamış. Duyduğuma göre 20 sene öncesine kadar Norveç’te her ailenin evinde kayakla atlama ekipmanı varmış. Tıpkı Avusturya’da Alp Disiplini ekipmanı olduğu gibi.

FISskijumping: Norveçliler oldukça aile merkezli bir yaşam sürüyor gibiler. Norveç’te bir yabancı olarak oradaki yeni hayatınla ilgili neler düşünüyorsun?

Stoeckl: Bence Avusturyalılar’a çok benziyorlar. Avusturyalılar çok sıcak ve sevecen insanlardır. Ama Norveçliler’de fark ettiğim en önemli şey yabancılara karşı da çok açık ve sıcakkanlı olmaları. Yani bir yabancı olarak Norveç’e gitseniz ve orada biriyle tanışsanız, yakınlık kurup sohbet etmeye başlamanız çok kısa sürer. O yakınlığı hemen hissediyorsunuz. Yani bir yabancı için alışma süreci Avustrya’ya oranla daha kolay oluyor burada.

FISskijumping: Üzerindeki medya baskısı ne durumda şu an? Fazla mı? Bir süre önce Håvard Lie ile konuştuk ve bize bu senenin biraz farklı olduğunu, sana biraz zaman ve boşluk verdiklerini söyledi. Sence de böyle mi?

Stoeckl: Bence de bu yaklaşım oldukça iyi bir taktikti. İşlerin nasıl yürüyeceğini görelim istedik. Pek çok şey değiştirdik, yepyeni bir teknik ekip var. O yüzden bizler için sakin kalmak, oturtmaya çalıştığımız sistemden taviz vermemek çok önemliydi. Yarışlardan istediğimiz sonuçlar alamasak bile sakin kalabilmemiz gerekiyordu. O yüzden bu yaklaşımın işleri kolaylaştırdığını söylemem lazım. Ama yine de Lillehammer’daki o kötü geçen ilk günde basındaki eleştiriler, yöneltilen sorular gittikçe daha da sertleşmişti; özellikle Norveçli basın mensupları. Ama bu baskı Schlierenzauer ya da Morgenstern’in yaşadığı baskıdan daha farklı, o yüzden benim için durumun biraz daha kolay olduğunu söylemem lazım.

FISskijumping: Twitter ve Facebook’ta hesabın var, sporcuların da medyada kendilerini tanıtmayla alakalı bir seminere katıldılar. Sosyal medyanın ne gibi getirileri var sence?

Stoeckl: Twitter, Facebook gibi siteler bana da sporculara da insanlarla doğrudan iletişime geçme, haberleri onlara ilk elden iletme imkanı sunuyor. Mesela şu an benim sizinle konuştuğum gibi, basınla konuştuğunuz zaman bilgileri makyajlamadan, doğrudan iletmek zor olabiliyor. Basınla konuştuğunuz zaman yayınlamadan evvel yazmaları ve birkaç değişiklik yapmaları gerekiyor. Ama bir yarıştan sonra izlenimlerimi kendi ağzımdan insanlara iletme imkanım varsa, işte bence asıl budur insanların ilgilendikleri. O yüzden bu tip siteler bilgileri, izlenimleri müdahalesiz, saf haliyle insanlara ulaştırma imkanı tanıyor.

FISskijumping: Sezon başlangıcının başarılı olmadığını söylemiştin. Ama Lillehammer’dan hemen sonra Harrachov, ve sonuçlar çok daha iyi hale geldi. Nasıl oldu bu?

Stoeckl: Bence sporcular sezon başlangıcı olması sebebiyle oldukça fazla baskı oluşturdular kendilerinde. Yazın çok iyi çalışmıştık, motive ve aktiftiler. Pek çok fizik çalışması yaptık. Rampa çıkışıyla alakalı antrenmanlarımızın sonuç verdiğini düşünüyordum. Ama sonra sezon başladı ve hepsi yazın neler başardıklarını, ne kadar ilerlediklerini göstermek istediler. Bu yüzden gereğinden fazla bir motivasyon oluşturdular. Ki bu kayakla atlamadaki en zor dengelerden biridir. Eğer %110’luk bir başarı elde etmek istiyorsanız, büyük ihtimalle hiçbir şey başaramayacaksınızdır. Kuusamo iyi değildi bizim için. Takım yarışı kötü geçmişti ama bireyselde toparladık. Çünkü herkes biraz da olsa rahatlamıştı, omuzlarındaki fazla motivasyon yükünü azaltmışlardı. Ayrıca kendi evinizde ilk kez atlamak her zaman çok zordur. Basın tetiktedir, aileniz ve arkadaşlarınız oradadır. Bunlar da işi zorlaştırır. Ama bunu atlattıktan sonra sonuçlara ya da etrafa değil de sürece odaklanmayı, performanslarına odaklanmayı başardılar. Ve böylece işler rayına oturmaya başladı.


FISskijumping: Vikersund’taki Kayakla Uçma Dünya Şampiyonası ile ilgili ne düşünüyorsun? İki madalya istiyordun ama bir tane aldınız. Bu seni tatmin etti mi?

Stoeckl: Evet, elbette. Rune Velta gibi genç bir yeteneğin kazandığı gümüş çok önemliydi ve yeterince tatmin oldum. Öte yandan diğer bir gencimiz, Anders Fannemel ikinci en uzak mesafeye uçtu. Diğerleri de gayet iyi atlayışlar gerçekleştirdiler. Ama takım yarışı biraz daha farklı, zor. Diğer takımlar takım halinde iyi atlayınca işler zorlaşıyor. Bu sene 100 puan gerideydik, tıpkı iki sene önce olduğu gibi. O zaman podyuma çıkmak için yeterli olmuştu. Ama bu sene mümkün olmadı çünkü hemen her takım inanılmaz performanslar sergiledi. Bizim atlayışlarımız da gayet iyiydi ama mükemmel değillerdi. Bjoern hafta boyunca sırtından sıkıntılıydı, Tom yedek olarak bulunuyordu ve form düzeyi Bjoern’ün çok gerisindeydi. Yani aslında dördüncü bir sporcumuz yok gibiydi. Takım yarışlarında istikrarlı bir şekilde iyi atlayışlar yapan dördüncü sporcuya sahip olmanız çok önemlidir.

FISskijumping: Tom Hilde’nin ciddi düşüşü hala akıllarda. İyileşme süreci nasıl geçti? Tepelere bu kadar kısa sürede dönmesini bekliyor muydun?

Stoeckl: Aslına bakarsanız, hayır. Çok ciddi yaralanmaları vardı. Ama Norveç’te çok fazla uzmanın desteğini aldı ve çok sıkı çalıştı. Doğru zamanda doğru adımlar attı, kısa sürede çok fazla şey başarmaya çalışmadı. Ve tekrar tepelere nasıl döneceğine, kendisinden neler bekleyebileceğine dair fikirleri çok netti. Bu tip uzun aralardan sonra birkaç farklı süreç tecrübe edersiniz. Sağlıklı bir iyileşme süreci geçirdiyseniz ve kendinizden ne bekleyeceğinizi biliyorsanız döndüğünüzde güzel atlayışlar yaparsanız. Ondan sonra işlerin nasıl bu kadar çabuk ve bu kadar iyi gittiğini düşünmeye başlar ve farklı şeyler üzerinde çalışmaya başlarsınız. Böyle olunca sonuçlar biraz geriler. Tom da tam olarak bu süreçten geçiyor. Son dönemde, süreci biraz daha az omuzlayabilir oldu. O yüzden sezonun sona ermiş olması onun için biraz da iyi. Biliyorum ki yazın yine çok çalışacak, ama biraz daha farklı bir anlayışı olacak kayakla atlamaya karşı. Çok kötü bir şekilde düştü ve çok ciddi şekilde yaralandı. Neredeyse kıl payı kurtuldu ve bunu kendisi de biliyor; kariyerini noktalamak zorunda kalabilirdi. Böylesi şeyler tecrübe ettiğinizde bazı şeyler daha ciddiye biniyor, anlayışınız değişiyor, pek çok şeye minnet duymaya ve yaptığınız spora çok daha büyük bir saygı duymanıza neden oluyor.

FISskijumping: Norveç’in pek çok iyi ismi var kayakla uçma konusunda; Romoeren, Velta ve diğerleri. Henüz isim ve takdir olarak bu noktaya gelmemiş ama büyük potansiyeli olan isimler var mı?

Stoeckl: Kesinlikle Vegard Sklett, harika uçabiliyor ve bunu Kulm’da da gösterdi. Onun dışında Andreas Stjernen çok iyi atlayışlar yaptı. Norveçliler genel olarak kayakla uçma da çok daha iyi, ki bunun sebebini tam olarak çözebilmiş değilim ama doğru. Genç sporcular bile kayakla uçma rampasına çıktıklarında anında çok iyi bir uyum sağlıyor. Havada rüzgarla başa çıkma konusunda harika bir içgüdüleri var. Ama dediğim gibi, hala sebebini anlayabilmiş değilim.

FISskijumping: Anders Fannemel, Vegard Sklett, Johan Remen Evensen gibi Norveç’in en iyi kayakla uçma isimleri hiç de uzun sporcular değil ama yine de akıl almaz mesafelere gidiyorlar, dünya rekorları kırıyorlar. Ve bir de daha “tipik” denebilecek fiziğe sahip, görece uzun isimler var Martin Koch ve Gregor Schlierenzauer gibi. Sence hafif ve görece kısa olmak mı daha avantajlı yoksa rüzgar direncini karşılayacak daha geniş bir gövdeye sahip olmak mı? Boy büyük bir farklılık yaratıyor mu?

Stoeckl: Hayır, sanmıyorum. Tanrı’ya şükür ki büyük bir farklılık yaratmıyor. Kısa olmak sporculara biraz daha uzun mesafelere gitme imkanı tanıyor ama FIS’in belirlediği kayak uzunluğu ve vücut kütle endeksi değerleri bu makası dengede tutmak için var. Voleybol oynamak için uzun olmalısınız, ya da jimnastik yapmak için ufak tefek bir vücudunuz olmalı. Ama kayakla atlamada böyle değil. Çok farklı vücut tiplerinde sporcular çok iyi atlayışlar yapabiliyor ve Dünya Kupası’nda galibiyetler alabiliyor. O yüzden uzun olmanın bir avantaj ya da dezavantaj olduğunu düşünmüyorum.

FISskijumping: Anders Jacobsen’in kısa süre içerisinde A Takım’a çıkabileceğini düşünüyor musun?

Stoeckl: Umuyorum ki çok iyi bir geri dönüş yapacak. Daha şimdiden özel bir antrenman programı izliyor ve çok motive. Oslo’dayken konuştum kendisiyle ve antrenman programını hazırladım. Daha şimdiden geri dönüşüne odaklanmış durumda. Ve sahip olduğu yetenekleriyle, bence, yeniden Dünya Kupası’na dönebilir.

FISskijumping: Aynı zamanda müzikle de uğraşıyorsun. Hatta Kayakla Uçma Şampiyonası’nın müziğini de sen besteledin. Neler söylemek istersin müzik kariyerinle ilgili?

Stoeckl: “Kariyer” kelimesi biraz fazla benim için. Ama her zaman müziğin içinde oldum, çok şarkı söylerim ve gitar çalarım. Piyano çalmaya başladığımda beste de yapabildiğimi fark ettim. Müzik yapma imkanı hep vardı benim için, ben de farklı projelerde yer aldım. Grupta yer aldım, müzikallerde oynadım. Hatta bir arkadaşım Avusturya’da bir yarışmada yer alacaktı ben de onun için bir şarkı yazdım. Söyledi ve yarışmayı kazandı, oldukça ilginçti. Yani içimdeki müzisyeni ortaya çıkarmak için pek çok fırsatım oldu. Ama benim için daha çok bir hobi. Bir rahatlama. Gitarımı aldığım zaman etraftan uzaklaşıyorum, zihnimi boşaltıyorum. Böylece kayakla atlamaya daha konsantre olabiliyorum.

1 yorum:

  1. Eline sağlık, çok keyifli bir röportajmış!
    Çok özel bir adam olmalı diye düşünüyordum, artık öyle olduğundan eminim:)

    YanıtlaSil