Neyse girizgahı uzatmış oldum ama biz Cuma günü başlayacak olan Dünya Kupası için klavyenin tuşladığı, aklımızın erdiği kadar bir şeyler yazalım. İlgilenenler biliyorlar ki son senelerin bir fenomeni var. O da yaz dönemi Grand Prix’sini kazanan Dünya Kupası’nın da doğal favorisi hatta kazananı oluyor. Sadece bu istatistikle bakarsak şampiyonu kestirmek zor olmayacak: Daiki Ito. Ancak Japon sporcu yıllardır üzerinden atamadığı istikrar problemiyle nereye kadar gidecek? Sezon içi iniş-çıkışları nasıl kontrol edecek? Yıllardır, Ito’nun Noriaki Kasai’den çok şey öğrendiğini düşünenlerdenim. 22. sezonunda Kasai, sanıyorum ki en büyük kıyağı Ito’ya yapıp, olası düşüş dönemlerinde ona arka çıkacaktır. Yeter mi? Eurosport’ta göreceğiz.
Yazın gördüğümüz bir gerçek daha var. Polonya adım adım takım olmaya doğru gidiyor. Bu sadece bir türlü büyüyemeyen Kamil Stoch’un en etkileyici başlangıcı yapmasıyla alakalı değil. Yıllardır ektikleri tohumların hasadını toplama zamanı geldi. Adam Malysz eşliğinde Dawid Kubacki, Maciej Kot ve Stefan Hula “Bizi de göz ardı etmeyin” diye bağırıyor. Özellikle takım yarışlarında dikkat çekebilirler.
Yazı bir kenara bırakırsak bu sporun lokomotif ülkeleri ve son yılların parlak sporcularına spot ışıklarını çevirmek gerekir. Son yıllarda kayakla atlama dendiğinde akla gelen ilk ülke kuşku yok ki Avusturya. Müthiş bir jenerasyonu olağanüstü bir antrenörle birleştirip yenilmez bir kadro yarattılar. Geçen sezon istediklerinde uzak kalmış gibi dursalar da ilk dörde üç atlet sokabilmek o kadar da kolay değil. Yeni sezonla birlikte Thomas Morgenstren’in de haddinden fazla motivasyonunu işin içine katarsak, yeni bir Avusturya sezonu görmemiz işten bile değil. David Zauner’in sürprizlerine dikkat.
Finlandiya’ya gelirsek son yılların en iyi Janne Ahonen iştahına sahipler. Eğer Harri Olli, artık bir çocuk gibi değil de ne istediğini bilen bir sporcu gibi davranırsa, onun da üst sıralar için neden şansı olmasın ki. Tabii ki Pekka Niemela’nın antrenörlük yeteneklerini de takıma sirayet edeceğine şüphe yok. Norveç ve Almanya son yıllardaki zayıf çizgiden bir adım daha ileriye gidemeyecek gibi. Hele ki Werner Schuster’in Almanya’sı umutsuz vaka gibi. Umarız bizi yanıltırlar ama tek umut Severin Freund, Stephan Hocke, Pascal Bodmer ve Andreas Wank’ın otoriteleri bile şaşırtacak performansları olabilir. Norveç ise daha farklı bir durumda. Mika Kojonkoski kariyerini bitirmeyi düşünüyor, en sonda değineceğim ama şimdi altını çizmemiz gereken bir Dünya Şampiyonası var hem de Oslo’da ve formda olan sadece bir sporcuları var: Tom Hilde. Yani işleri sadece oldukça zor. Dünya Şampiyonası motivasyonu ne doğurur onu tahmin etmek tabii ki hayli zor.
Son şampiyon Simon Ammann, sırt ağrıları yüzünden yaz dönemini çok sıkıntılı geçirirken, herkes motivasyonunu tamamen kaybettiği yönünde hem fikir. Bu ne demek. Simi’yi sadece ve sadece ‘Dört Tepe Turnuvası’nda tam kapasite görebiliriz. Ama bu sporun en büyük isimlerinden Janne Ahonen bile sadece bir turnuvaya odaklandığında başarılı olamadı. Harry Potter bunu yaparsa, altın harfler kayakla atlama tarihi kitabından silinmez. Bir-iki kelam da renk katacaklar hakkında konuşalım daha doğrusu ahkam keselim. Şahsi fikrim Sloven takımı bütün fertleriyle her yarışmaya renk katacak. Çek Cumhuriyeti adına Antonin Hajek ve Roman Koudelka’yı izlemek benim için hep inanılmaz bir keyif olmuştur. Ve herkesin üzerinde hem fikir olduğu bir sporcu, Bulgar Vladimir Zografski. Faik’le aynı jenerasyon olmasının keyfi mi bilinmez ama ne kadar yetenekli olduğunu görmek için benim hakkında bir şeyler yazmama gerek yok takdir edersiniz. Umarım Faik’i de bu arenada izleriz hem de çok yakında.
Son söz kuşkusuz ki Dünya Şampiyonası’nın. Herkes o anı bekliyor. Oslo hazır, sporcular hazır, tahmin ediyorum ki bizler de hazırız. Nasıl bir sonuç çıkar tahmini zor. Böyle turnuvalarda hep bir öngörü beklenir ama benden çıkmaz. Benim gönlüm Morgi ve Schlieri’den yana, Malysz’in azmine meyleden bir kalbim var, Ahonen’in yeteneklerine ve umursamazlığına vurgunum, Zografski’nin gençliği beni kendine bağlıyor, Hajek ve Koudelka’nın yarışırken aldığı keyfin hastasıyım. Biri kim şampiyon olur mu dedi? Vallahi umurumda değil. Özellikle sevdiğim isimler olsa da ben her bir atlayışın ayrı ayrı sevdalısıyım. Şampiyonlukla hiiiiiiiiç mi hiiiiiiiiç alakam olmaz.
NOT: Eren ve Ozan kusura bakmasın biraz uzun oldu. Ama ahkam kesmek memleket vazifesi. Yazar mısın dediler affınıza sığınız ahkam kestim. Belki bir şeyler söyledim belki bildiklerinizin bir de ben üstünden geçtim. Ama neticede sözün özü buraya kaldı. Biz Eurosport’ta spor anlatıyoruz. Kimsenin önemsemediği “Bu da spor mu?” dediği şeyler bize keyif veriyor. Kazanmaktan çok izlemek ve anlatmak ve keyif almak bizim payımıza düşen. Eğer keyif de verebiliyorsak ne mutlu. İşte o zaman kazanmış oluyoruz. Ama kazananın değil yarışanın emeği ve sağlığı bizce her şeyden önce gelir. Saygılar
büyüksün onur salman başkan.
YanıtlaSilArkadaşlar elinize ve yorumlarınıza sağlık:) Gün gelecek Türkiye'de kayakla atlama adına bunca şey yazılıp çizilecek deseler hayatta inanmazdım. Tam anlamıyla bir kayakla atlama tutkunuyum nerdeyse tüm yarışmaları gözümü kırpmadan izliyorum. Kış sporlarından nefret ederdim ama kayakla atlama bambaşka bişey.Bu yarışları izlemek çok büyük keyif tabi Sayın Onur Salman'ın Eurosport'taki muhteşem anlatımının da etkisi büyük. Umarım çok yakında Türk kayakla atlamacıları da bu yıldızlarla birlikte izleme fırsatımız olur. Emeği geçen herkese çok teşekkür ederim.
YanıtlaSil