24 Kasım 2010 Çarşamba

Kayakla Atlama Röportajları #6-Ayberk Demir

Geçen seneyle birlikte "ehe ehe bakın, kim gelmiş, kayakla uçmacı" şeklinde karşılamaya başladı beni bazı aklı beyninden taşan arkadaşlarım, herhangi bir arkadaş ortamına girdiğimde. Adam gibi anlatıyorum arkadaşım, e yarış zamanlarını da söylüyorum, onları da izliyorsun, hala ne diye bu anlamama, bu "öyle spor mu olur?"culuk hevesleri?

Neyse, geçen gün bu aklı beyninden taşan dalgacı kardeşim beni ne diye karşıladı biliyor musunuz? "Olm şimdi Simon Ammann sadece 4 tepede mi yarışacak?". Yaşadığım şoku varın siz düşünün.

Site işe yaramaya başladı galiba, ne bileyim, boşa gitmiyor sanki verilen emekler. Bilmek, bilerek izlemek çok önemli kayakla atlamayı, ya da gelişmelerden haberdar olarak izlemek... Şunu da söylemek lazım, çok kızıyor değilim dalga geçenlere, ısrarlı şekilde anlamamazlıktan gelenlere, zira tam bir "tanısan çok seversin aslında ya" insanı gibi bu spor, bilerek, haberiniz olarak izleseniz çok seversiniz aslında...

Hafif içimi dökmüşüm gibi oldu da, asıl amaca geleyim yavaş yavaş. Malum, sezon Cuma günü Kuusamo elemeleriyle başlayacak. Sağolsun Eren boyuna haber döküyor önümüze ama yine uzun ara verdik diye düşündük röportajlara ve sonunda bir sporcuyu daha bloga kattık: "Kayaklaatlama.blogspot gurula sunar, Ayberk Demir"



4 kişilik bir ailenin büyük oğlu Ayberk Demir. Henüz 13 yaşında ama tam 4 senedir kayakla atlama ile uğraşıyor. Klasik sorudur, "sen nasıl bulaştın bu işe" demeden geçmek olmaz. Gerçi bu soruyu kime sorduysak "ailem seçmelere katılmamı istedi" mealinde cevap verdi, lakin Ayberk'in cevabı biraz daha farklı oldu, "televizyonda izledim, ya nasıl atlıyorlar diye kendi kendime soruyordum, seçmeleri duyup katılmak istedim".

Ayberk sekizinci sınıfa gidiyor. Şu anda neredeyse bütün hayatı spor olmuş durumda, gerçi o da çok memnun. "Kayakla atlama benim hayatım, başka bir kariyer düşünmüyorum, asla bırakıp başka işle uğraşmam" diyor kariyer hedeflerini sorduğumuzda. Dedik ya, tanısanız çok seversiniz bu sporu diye, Ayberk'in hayatının anlamı haline gelmiş kayakla atlama varın siz düşünün...

Şu ana kadar röportaj yaptığımız her sporcuya neredeyse aynı soruları sorduk, spora nasıl başladıklarını, seçmelerde neler hissettiklerini vs... Ama bu sefer dedik ki kamp yaşamlarını soralım, nasıl yaşıyorlar ona bakalım...

Kamplar sporcuların hem çok eğlendiği, hem de aslında en sıkıntılı olduğu yerlerdir. Hem arkadaşlarınızla birlikte bir şeyler paylaşma imkanınız olur, hem de sürekli antrenör gözetiminde olduğunuzdan dolayı istediklerinizi, istediğiniz zamanda yapamazsınız... İkisinin arasında ince bir çizgi var tabi, dengeyi tutturmak zor. Lakin Ayberk ve diğerleri bu dengeyi çok güzel tutturmuş gibi. "Kampları çok seviyorum" diyor. "Başlarda çok garipsemiştim, özellikle ilk yıl ailemden ayrı kalınca çok kötü oldum, ama şimdi kardeş gibiyiz zaten hepimiz, yabancılık çekmiyorum" diye de ekliyor. Doğalı bu zaten, zaman geçtikçe kardeş olursunuz takım arkadaşlarınızla, ailenizin yokluğu yalnızca onlarla yaptığınız telefon görüşmelerinden sonra "keşke yanımda olsalardı" benzeri bir hisle anımsanır, geldiği gibi de gider. Yazının bu bölümü hafif melankolik oldu, garipsedim ben de, konuyu değiştirelim.

"Nasıl vakit geçiriyorsunuz kamplarda?" sorusuna beklediğim cevap geliyor aslında. "Çok fazla boş zamanımız yok, ama boşluk bulunca da PlayStation oynuyoruz hep beraber" diyor. Ya ne olacaktı? "En iyi hanginiz?" diye de sorduk ama şimdi bakarsınız hepsi yazıyı okur, sonra kavga falan çıkar diye açıklamayalım dedik. Maksat kamplar huzurlu olsun, PlayStation zamanlarına hırs katılmasın şimdi durduk yerde.

Magazin de bir yere kadar. Eminim hepiniz merak ediyorsunuzdur bu adamlar ne yiyor da sürekli aynı kiloda kalıyorlar diye. Onu da soralım dedik. Belirli bir diyet programı uyguladıklarını anlatıyor Ayberk, "Özellikle 1 dilim ekmekten fazla yemiyoruz. Abur cubur zaten yasak, gazlı içecekleri de zaten unuttuk bile, zaten Orcan hoca ya da Fatih hoca falan yanımızdayken kuralları delme imkanımız yok ki..." diyor. "Bir tek kahvaltılarda çok ciddi bir diyet uygulaması yok, aşırıya kaçmadıkça hiç sorun değil ne yediğimiz" diye de ekliyor.



"Hocalarıma çok şey borçluyum. Ellerinde büyüdüm desem yeridir. Ailem kadar önemliler benim için" diyor Ayberk. Nasıl olmasın? Düşünsenize 9 yaşında gayet profesyonel şekilde antrenmanlara, kamplara gidiyorsunuz, hayatınızın büyük bölümünü antrenörlerinizle ve takım arkadaşlarınızla geçiriyorsunuz... Zaten takımın en dikkat çekici özelliği aile gibi olması. "Başlarda hepimiz çekindik tabii, ama şimdi herkes aileden biriymiş gibi seviyor hocasını ya da takım arkadaşını. Mesela Biz Faik abi ile veya Mustafa abi ile abi kardeş gibi olduk" diyor. Bu arada, takımın birbirini sevmesinde hocaların "oda arkadaşı politikası" da çok önemli. Çoğu zaman hocalar belirliyor kimin kimle kalacağını, böylece herkes birbirinin huyunu suyunu öğreniyor. Çok başarılı bir uygulama.



Bu arada, Ayberk'in çok sıkı bir Eurosport takipçisi olduğunu, birçok yarışı zevkle seyrettiğini de öğreniyoruz. Özellikle en sevdiği olayın kayakla uçma olduğunu söylerken de bir kontra yiyoruz. "Ya ben bir şey sorsam sana Ozan abi" diyor. "Yarışları anlatırken çok bağıran abi sen misin?". Hmm... Ben de bağırıyorum da arada, Onur Salman'dan* bahsediyor adam tabii ki. "Ya çok heyecanlandırıyor, hele güzel atlayış olunca yerinde duramıyor insan" diye de ekliyor.

"Aslında bütün yarışları seyretmeye çalışıyorum ama, derslerden ya da antrenmanlardan zaman kalmıyor. Yalnız Simi'nin en büyük hayranıyım, o yüzden onun atlayışlarını kaçırmıyorum." diyor. "E iyi de, biz senin Robert Kranjec hayranı olduğunu zannediyorduk, hatta onunla resmin var" demeye kalmadan aslında Robert Kranjec'in değil, Planica'nın hayranı olduğunu ve Robert Kranjec'i de Planica'da çok iyi atladığı için sevdiğini öğreniyoruz. Bu da Türk filmi repliği gibi oldu, "ahaha ben seni kullandım, anlamıyor musun, nasıl nistediğim Planica'ydı... hahaha" Öhöm, özür dilerim.



Hepsine aynı soruları sorduk demiştim ya, hiçbirine neler giyiyorsunuz, hangi ekipmanlar daha iyi sorusunu hiç sormamıştık. Aslında yanlış adama sormuşuz, çok politik cevap geldi Ayberk'ten: "Ya işte kayak, gözlük, kask vs... Ama neden kullandığımız hakkında pek bir fikrim yok açıkçası. Malum, hocalar iyisini biliyor, Sloven hocalarımız bunu kullanacaksınız diyor, biz de onları giyiyoruz, böyle".

Bir aralar ayda 2-3 ülke geziyordu bizimkiler. Şimdilerde dinlenme sürecindeler. Hatta kamp olursa da Erzurum'da olacak büyük ihtimal, malum Kiremittepe büyük ölçüde tamamlandı. Hatta seneye başlayacak kadınlar dünya kupasının bir ayağının Erzurum'da yapılacağı kesinleşti malumâliniz. Madem boyuna değişik yerlere kampa gidiyorlar, en sevdiğin, aklında kalan yer neresiydi diye sormadan da olmaz tabii. "İlk gittiğimiz yer Slovenya'ydı. Çok büyük şaşkınlıkla tamamlamıştım oradaki kampı, sonuçta alışkın olmadığımız bir yer. Ama Avusturya'yı anılardan dolayı, İtalya'yı da gördüğüm en güzel yer olmasından dolayı hiç unutmayacağım sanırım" diyor.

Bu arada, rekoru da 102 metre Ayberk'in. Ama rekordan daha önemlisi, yakın zamanda Polonya'da katıldığı bir yarışta dokuzuncu oldu. O yarış sonrasında inanılmaz bir mutluluk hissettiğini söylüyor. "Bir dolu seyirci de vardı, çok iyi bir atlayış yaptım, yarıştığım kişiler de çok iyiydi. Çok önemli bir andır benim için".



Söyleşinin sonuna geliyoruz yavaş yavaş. Ama ayrılmadan birkaç klişe daha vurmamız lazım yazıya. Bu seneki favorilerini soruyoruz "Simon Ammann tabii ki" diyor. Tek favori yetiyormuş ona. Tabii yine Adam Malysz ve Schlieri'yi de ekledi favoriler arasına. Herhalde bizim Eurosport'un dünya kupası tanıtımının etkisinde kalmış olacak. Ben beğenmedi gerçi o tanıtımı. Bunun Kamil Stoch'u var, Daiki İto'su var, Morgi'si var, hatta Kubacki ve Zauner'i de var. Uzaklaşmayayım konudan yine. Bir de en beğendiği gençleri sorduk. Peter Prevc cevabını beklerken o Kamil Stoch ve Vladi Zografski'yi söyledi. Haklı bir yerde. Özellikle Vladi'yi ben de çok merak ediyorum bu sene.

Vurucu cümle en sonda geliyor Ayberk'ten; "kayakla atlama benim için hayatın anlamı demek. Profesyonel bir sporcu olmayı hedefliyorum, başka bir düşüncem hiç olmadı".

Umarız spor aşkını hiç kaybetmez Ayberk, biz de onunla bir dünya kupası galibiyeti sonrası röportaj yaparız ilerde... Kim bilir...

*: Onur Salman'dan çok yakında bir sezon öncesi yazısı gelecek. O yüzden koydum o noktayı, hata yok yani.

Röportaj: Eren Yağlıcı
Yazı: Ozan Sülüm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder